24 Eylül 2007 Pazartesi

Elin gavuru aya gitmiş, bz niye yaya kalmışız?

Önemli bir sorunu dile getirmek istiyorum: Hak bir dinin mensupları olduğumuzu iddia eden bizler (yani İslam alemi) Avrupa ve diğer ülkelere nazaran hem teknolojide, hemde yaşam kalitesinde oldukça geri kalmış durumdayız. Dünyanın yer altı kaynakları bakımından en zengin bölgesinde olmamıza rağmen bu islam aleminin geri kalmışlığı, dinimizin bir zaafımı, yoksa müslamların zaafımı? Bu olayı tahlil etmek istiyorum. Öncelikle şunu iyi bilmeliyiz ki : Allahın iki tür kanunları var : 1- Tabiat kanunları (Kevni kanunlar) 2- Şeriat kanunları (Ahirete taalluk eden kanunlar) Önce ikincisinden başlayayım: Şeriat kanunu dediğimiz kanunlara muhalefet, (namaz, oruç, kul hakkı, hac, zekat gibi) insanları ahirette cezalandırmayı gerektirir. Yani örneğin, namazını kılmayan, cezasını ahirette çeker. Bu dünyada değil... Tabiat kanunlarına muhalefet ettiğimizde ise, Allah bu dünyada bizi cezalandırır. Örneğin yer çekiminin varlığı bilindiği halde yüksekten kendini aşağı atarsan, ya ayağını kırarsın, ya başını, veya ölürsün. Yani, bu dünyada cezanı çekersin... İşte kim tabiat kanunlarına (Adetullah kanunları da denir, kevni kanunlar da denir) uygun hareket ederse, bu dünyada peşin mükafatını görür. Örneğin, tarlasını iyi çapalayıp, tohumunu iyi ekersen, tarlanı sular ve bakımını iyi yaparsan, ekseriyetle bol ürün alırsın. yani mükafaatını bu dünyada görürsün. Veya ilmi teknolojik bir buluşu araştırmak için çaba sarfedersen, o teknolojik buluşu Allah sana nasip eder. İster kafir ol, ister müslüman, farketmez. Allah bu dünyada tabiat kanunlarına uygun hareket edeni mükafatlandırır. Aslında her şey bir "dua" dan ibaret. İnsanın dünyevi işlerde ve teknolojik işlerde çabalaması aslında bir duadır ve "Ey Allahım bana filanca konuda yardım et, filanca işte bana başarılar ver" anlamına gelir. Bu "fiili" duayı kim yaparsa, Allah ona karşılığını verir. Tarlayı sürüp ekmek, aslında Allahın rahmet kapısını çalmak ve ondan rızkını istemektir. Yoksa, o kuru toprak bizim ihtiyacımızı bilmez, imdadımıza yetişmez. Tüm sebepleri yaratan Allahtır. İnsan ise sadece o işi yapmaya niyet ederek, o konuda çaba sarfederek, Allahtan fiili olarak dua ile istemiş olur. Dua demek, sadece dil ile yapılan ve "Ey Allahım bana filanca şeyi ver" şeklinde olan dua değildir. Duanın da çeşitleri var : Ağız ile yapılan dua : Allahtan direk ağız ile istenilen duadır. Fiili dua : Allahtan ağız ile değil, onun koyduğu tabiat kanunlarına uygun hareket ederek yapılan fiili duadır. İşte müslümanlar fiili duayı ihmal ettiği içindir ki teknolojik gelişmelerde geri kalmıştır. Bu dinimizin eksiği değil, müslümanların tembelliğidir. Kusur tamamen bizlere aittir. Halbuki dinimiz bize "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, Yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışın" diyor. Ayrıca "İlim çinde de olsa ara bul" diyor. "Çalışmak ibadettir" diyor. "Veren el alan elden üstündür" diyor. vs... Keşke bizlerde bu tembellik hastalığımızdan vazgeçip, gerçek birer müslüman olsak. O zaman, Allah bizleri hem dünyada, hemde ahirette mutlu olanlardan eyler...

Hiç yorum yok: