24 Eylül 2007 Pazartesi

Kelimelere farklı manalar vermekle aynı dili konuşmuş olurmuyuz?

Aynı dili konuşmak demek, kelimelerin aynı olduğu dili konuşmak demek değildir. Ne demek mi istiyorum? Şunu : Aynı kelimeye iki farklı kişi farklı anlam verdiğinde, aynı dili konuşmuş olmaz. Önemli olan kelimelere aynı anlamı yükleyip, öyle algılamaktır. Örneğin; "Seni seviyorum" kelimesini, birine söylediğimizde, şayet o kişi o kelimelerden farklı mana çıkarıyorsa, aynı dili konuşmuyoruz demektir. "seni" kelimesini, o kişi "senden" şeklinde algılıyor ve o manada değerlendiriyorsa, ve "seviyorum" kelimesini ise "nefret ediyorum" anlamında algılıyorsa, o kişiye siz "seni seviyorum" dediğinizde, o kişi size kızacak ve belkide saldıracaktır. Niye?, Çünkü onun için "seni seviyorum" demek, "senden nefret ediyorum" demek anlamına geliyor. Bu misal elbetteki çok basit kaçtı, fakat meselemin anlaşılması için böyle bir misale gerek duydum. Yukarıdaki örnekte, iki kişi arasındaki gayet olumlu geçmesi gereken bir diyaloğun, kelimelere farklı anlamlar yüklemeleri nedeniyle nasıl olumsuz geliştiğini anlatmaya çalıştım. Peki bunu niye anlatıyorum? Bugün tartışılan birçok konunun altında bu hatanın yattığını görüyorum. Aynı dili konuştuğumuzu zannettiğimiz insanların kelimelere yükledikleri farklı anlamlar nedeniyle, büyük fikir ayrılıkları, hatta düşmanlıklar yaşıyoruz. "Laiklik", "Şeriat", "Milliyetçilik" vs. gibi kullandığımız kelimeler üzerinden yapılan çok tartışmalarda bu durumun olduğunu söyleyebilirim. Hatta sayın başbakanın vurguladığı, "Türkiyelilik" çatısı altındaki etnisitelerin alt kimlik olduğuyla ilgili sözü bile çok tepkilere neden olmuştu. Halbuki anlatılmak istenen ile anlanılanın aynı olmaması nedeniyle çok çıngarlar çıktı. Türkiye Cumhuriyeti devleti , sadece "türk" ırkının yaşadığı bir devlet olmaması nedeniyle, "Türkiyelilik" bir çatıdır. O çatı altında değişik etnisiteye mensup "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları" vardır. Kimisi, türk ırkından (çoğunluk) kimisi kürt, kimisi laz, kimisi çerkez...... Şayet her etnik kesim, kendini "devlet çatısında" temsil edildiğini görürse, hiç sorun olmadan aynı millet ve toplum gibi yaşarlar. Fakat, "devlet" çatısının kendi etnisitesini kucaklayamadığını ve dışarı ittiğini hisseden alt kimlikler, ya devlete isyan anlamında tepkilerini göstererek, "haklarını" almak için çaba gösterir, veya, kendine başka bir devlet "çatısı" arar. Bu noktada, yaşadığımız bu asırda ve insanlığın medeniyetin doruğuna çıktığı bu çağda, etnisiteye dayalı devlet özlemleri, çok bayağıdır, çok ilkeldir..... Toplumları birbirine bağlayan o kadar ortak değerler varken, sadece "ırk" ortak paydasını referans almak tabir yerinde ise, tam bir cehalettir. Hangi etnisiteye ait olunursa olunsun, bunu ön plana çıkarmak, kafatasçılık yapmak, ilkelliğin varacağı son duraktır. Çünkü insanlık var oldu olası, o kadar göçler ve karışıklıklar yaşamıştırki, "arı ırk" kalmamıştır. Kim, 3000- 5000 sene öncesinin, soy ağacında nereye dayandığını isbat edebilir.? Şimdi "hızlı türkçülük" yapanlar, belkide 30- 40 göbek öncesinden bir ermeni kadınının torunu olabilir. Velevki arı ırk dahi olsa, ırk kavramıyla övünme, tam bir cahilliktir. Hangimiz doğarken "ırkımızı" seçtik. Şu an yunan vatandaşı olabilirdiniz, ermeni vatandaşı olabilirdiniz, hatta insan bile olmayabilirdiniz. Allahın size ihsanı olan "insan olma" şerefi, size yetmiyormuki, daha alt kimlik şerefleri arıyoruz. İçinde az bile olsa ırkçılık damarı olan arkadaşlardan ricam, bunu aklı başında tartıp, öyle yollarını ve fikirlerini belirlemeleri.....

Hiç yorum yok: