24 Eylül 2007 Pazartesi

Kuvvet mi hakta, Hak mı kuvvette?

Kuvvetli olanın haklı sayıldığı bu günün devrinde, İslamın "Kuvvet Haktadır" özdeyişine ne kadar ihtiyacımız var.
Yani kim haklı ise güç onun elinde olduğu, onun sözünün geçtiği bir devri kim arzulamaz ki?
Malesef günümüzde, gücü elinde bulunduranlar, "doğal haklı" olarak ortada gezmekteler.
Adaletin en temel kuralı, haklı kim olursa olsun, (ister fakir, ister köle, ister kadın, ister gayr-i müslim ) haksız karşısında güçlü olduğu gerçeğidir. Gerçek adaletin ancak bu kuralla sağlanabileceği aşikardır.
Nitekim tarihte "hak" kın üstün tutulduğu devirlerde, bir padişah ile, gayr-ı müslim biri arasında kurulan mahkemede, padişah haksız bulunarak mahkum ettirilmişti.

Toplum düzeninin sağlanabilmesi, ancak gerçek adaletin ikamesiylemümkün olur. Toplumu oluşturan fertler, "hak" larının korunuyor olmasının verdiği güvenle, bağlı bulundukları büyük organizasyon olan "devlet" e, sadakatle bağlanır ve asayişi ihlal edecek bir fiilde bulunmazlar.
Toplum düzeninin sağlanması, ancak gerçek adaletle sağlanır. Gerçek adalet ise, kanun önünde herkesin eşit olmasından geçer.
Adaletin olmadığı yerde, kişiler kendi adaletlerini sağlamaya çalışırlar. Bu da anarşiyi doğurur.
Kişisel intikam girişimlerinin altında yatan gerçek, devletin yeterli cezayı vermeyeceği inancı değilmidir.
Hakkın azı çoğu olmaz. Haklıya hak ettiğini vermek, haksıza ise cezasını vermek devletin asli görevlerindendir. Bu olmazsa herkes kendi hakkını arama girişimine başlar.
İslamda "hak", kutsaldır. Hele hele "kul hakkı", Allahın affetmeyeceği günahlardan sayılır.
Kuvvetlinin haklı değil Haklının kuvvetli olduğu düzen dileği ile....
24.09.2007 Sedat Sert

Hiç yorum yok: