1 Ekim 2007 Pazartesi

Aşk

İnsan duygudur, ve duyguların en güzeli aşktır. Aşk duygusallığın zirvesi, duygu selinin coşmasıdır. Böyle bir duygunun ifade edilmesi ve yazıya dökülmesi belki de mümkün değildir. Gerçek aşkı yaşayan ozanda;
Aşk deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban.
Diyerek bu duygunun ifadesinin zorluğundan bahsediyor. Evet, aşk yaşanır, anlatılmaz. Aşkın muhteşemliğini ancak yaşayarak hisseder ve lezzetini tadabiliriz.
Aşk, yaşamımızdaki en güzel sürprizdir. Bu nedenle gerçek aşkı tatmadan yaşamış olmak bence büyük bir eksikliktir ve belki de yaradılışımıza aykırıdır. Zira, her duygunun bir veriliş hikmeti olduğu gibi aşık olma duygusunda bir hikmeti mutlaka vardır. Aşk, insanı insan yapan duygu, düşünce ve hayal gücünün sonuna kadar kullanılmasını sağlar. Aşk bize bazen coşku, bazen hüzün verir. Bazen sevinçten yükseltir, bazen kara kara düşündürür. Bize çok şeyi hevesle sevdirir. Sevgi pınarımızın men bağı dır aşk. Bir bedende iki kişilik yaşamadır. İki kişilik nefes alıp vermedir. Yaşadığı tüm güzellikleri iki kişilik duyumsamadır. Bütün bunlardan dolayı gerçek aşk insanı olgunlaştırır, canlı ve diri yapar. İnsanın yaşama bağlılığını arttırır. Daha verimli ve üretken hale getirir. Bu durumda gönül telimiz sürekli olarak en güzel nameleri çalar.
Aşk bir yoldur geçmesini bilene
Aşk bir yuvadır kışlamasını bilene
Aşk bir muhabbettir dermesini bilene
Aşk bir kıvılcımdır yanmasını bilene
Aşk bir huzurdur duymasını bilene
Aşk bir keramettir ermesini bilene
Görüldüğü gibi aşk bizi bir çok güzelliklere ulaştırır. Hele bir de aşkımıza karşılık gördüğümüzde dünyalar bizim olur. Böyle bir durumun değeri hiçbir şeyle ölçülmez. Ona, aşkımızın sözcüsü olarak verdiğimiz bir çiçeğin, bir tebessümle kabul edilmesi bizim için ne büyük bir mutluluktur. İnsanın aşık olduğu kişiyle yan yana, diz dize, göz göze olması dünyayı kucaklamak kadar heyecan vericidir. Sevdiğini göremediği anlarda ise düşüncelerinde ve düşlerinde sık sık onun yanına gider gelir. Sevdiğinizin sıcaklığını içinde hisseder. Hayalinde onunla el eledir, göz gözedir. Ne güzel değil mi? İnsanın sürekli olarak sevdiği ile birlikte, ya da ayrı iken bu heyecanı duyarak yaşaması.
Gerçek aşk insanı sevgi dolu yapar. “Seveceğiniz bir kişi sizi binlerce başka sevgiye ulaştırır” sözü, gerçek aşkı yaşayan biri için az bile söylenmiştir. Evet, tüm benliğimizle yaşadığımız aşk bizi çok şeyi hevesle sevmeye götürür. Çok şeyi hevesle sevebilmek ise adeta bu dünyayı cennete dönüştürür. Yaratılanlara duyulan bu içten sevgiler belki de bizi yaratanı bulmaya, sevmeye ve O’nun aşkına götürür. Sanırım bu mucizevi duygunun veriliş hikmeti de budur. Tabi ki zaman zaman çevremizde gözlemlediğimiz menfaate, heveslere ve dürtülere dayalı sanal ya da yapmacık aşklardan bahsetmiyorum. Bu tür aşklar geçici ve yıpratıcıdır.
Beklentilere ulaşılınca yada ulaşılamayınca gösterilen ilgi ve tutkular bir süre sonra nefrete ve “yüzünü bir daha görmek istemiyorum”a dönüşür. Halbuki gerçek aşk böyle mi?
Gerçek aşk hiçbir karşılık beklemeden hatta kendinden birçok şey vererek yaşanır. Sevdiği kişinin üzülmemesi ve bir zarar görmemesi için gerekli tüm özen gösterilir. Aşkından dolayı kendisine, sevdiğine ve çevresine zarar verenleri zaman zaman üzülerek görüyor yada duyuyoruz. Bu tür davranışlar kesinlikle aşkın ürünü olamaz. Olsa olsa kişisel yetersizliğin, zayıflığın ve bencilliğin ürünü olabilir.
Gerçek aşkta, aşık olduğumuz kişinin dünya güzeli olması, yakışıklı olması, zengin ya da fakir olması veya özel bir mevkisinin olması önemli değildir. Kiminin kara kaşı, kara gözü, kiminin tatlı bir sözü, kiminin can yakan gülümsemesi, kiminin duygusallığı, kiminin ilgisi, bilgisi, nezaketi tek başına o kişiye aşık olmamız için yeter de artar bile. Öyle ki; köyün ağasının oğlu, köyün güzelliği ile ünlü birçok kızı yerine yeni yetme ve gösterişsiz bir çoban kızına aşık olur. Kimseye duygularını açamayan delikanlının farklılaşan durumundan dolayı hasta sanılıp doktorlar çağrılır. Sonradan aşık olduğu anlaşılınca köyün gözde kızları sırayla karşısına getirilir ki hangisine aşık olduğu ortaya çıksın diye. Ancak delikanlı güzel kızların hiçbiriyle ilgilenmez. Onların yüzlerine bile bakmaz. Köyde başka yetişkin kız kalmayınca akıllarına çobanın kızı gelir. Birçok kişi, buna ihtimal vermediklerinden itiraz ederler. Buna rağmen çaresizlik içinde çobanın yeni yetme kızı da delikanlının karşısına getirilir. İşte o an delikanlının adeta dili çözülür ve hepimizin bildiği ve severek eşlik ettiği şu uzayıp giden güzel dizeleri söylemeye başlar.
Sarı saçlarını deli gönlüme
Bağlamışsın çözülmüyor Mihriban
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban
Görüldüğü gibi belki de Mihriban’ın sadece sarı saçları ağa oğlunu deli divane aşık etmeye yetmişti. İşte, aşkın başka bir güzelliği de kime neden ve ne zaman aşık olacağımızı önceden bilemememizdir. Yani aşkın yaşı zamanı olmadığı gibi mantıklı bir açıklaması da yoktur. Aşk en olmadık zamanda kapımızı çalar ve bizi hükmü altına alıverir. Bu, bazen hayata ve aşka hazır olmadığımız erken bir zamanda, bazen de bir çok sorumluluğun omuzlarımızda olduğu çok geç bir zamanda olabilir. Biz, en uygun ve doğru bir zamanda aşkı yaşasak bile, aşık olduğumuz kişi aşkımıza cevap verecek durumda olmayabilir. Bu şartlar altında belki de yaşantımızda bir defa karşımıza çıkacak olan sevdiğimize “seni seviyorum” diyemez ve ona aşık olduğunu söyleyemeyiz. Ama her şeye rağmen aşkı yaşamak güzeldir ve bir ayrıcalıktır. İçinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun aşktan kaçmak, aşkı suçlamak ya da inkar etmek doğru olmaz. Bu, bu duyguyu bize verene de kendimize de haksızlık olur. Aşkımızı ona söyleyemesek de bir ömür boyu “sevda” haline dönüştürerek içimizde yaşatabiliriz.
Öyleyse gelin, kime neden ve ne zaman yaşayacağımızı bilmediğimiz ve aslında hükmümüz altında olmayan bu yüce duyguyu yaşamaktan ve ifade etmekten utanmayalım, korkmayalım. Aşkımızın bize verdiği coşku ve heyecanı mantığımızı da kullanarak olumlu yönde değerlendirelim. Yaradanın bize verdiği bu güzel duyguyu basit çıkarların, kaprislerin ve bencilliklerin kurbanı etmeyelim. İlgi, fedakarlık ve saygı ile aşkımızı canlı tutalım.
Unutmayalım; bize bahşedilen ve bir kez yaşanacak olan hayatımızın en güzel sürprizi aşktır ve gerçek aşkı tatmadan yaşamış olmak bir eksikliktir.

Hiç yorum yok: