16 Ekim 2007 Salı

Dostluk

DOSTLUK

Dostluk, ne yazık ki çoğumuzun yaşantısında gittikçe daha az yer alan ve daha az anlamlı olan bir kavram haline gelmektedir. Oysa, yaradılışımız ve buna bağlı olarak ruhsal ve duygusal sağlığımız ve hatta fiziksel güzelliğimiz canlılarla dostluk kurmamızı gerekli kılmaktadır. Başta insanlarla olmak üzere tüm canlılarla kurduğumuz dostluklar bizleri hayata bağlar, canlı ve coşkulu yapar. Hayattan tat almamızı ve mutlu olmamızı sağlar. Bence, dostu olmayan ve dost edinemeyen insanlar kurumuş bir dala benzerler. Kurumuş bir dalın ise ne kendine ne de başka bir canlıya pek bir faydası yoktur. Bizler yıllarca çalışır, didinir, para, mülk, şan, şöhret, makam sahibi oluruz. Bu normaldir ve ölçülü olmak şartıyla da gereklidir. Bunların yanına bir de dostluklarımızı koyabilmişsek eğer, ancak o zaman mutluluk dairemiz tamamlanmış olur. Eğer, bu maddi ve görünür kazançlarımızı elde etmek için dost edinmeyi önemsememişsek ve daha da kötüsü bunların uğruna dostluklarımızı yok etmişsek, dostlarımızı kırıp dökmüşsek, elde ettiklerimizin bize düşündüğümüz anlamda tat ve mutluluk vermediğini göreceğiz. Çevremizde bu anlamda çok şeyi olduğu halde mutsuz olan ve bu mutsuzluğunu paylaşacak bir dostu olmadığı için adım adım ruhsal bozukluk haline doğru giden ve hatta bütün bunların sonucunda intihara bile kalkışan insanlar görmüş ya da duymuşuzdur.
Bundan dolayıdır ki psikologlar, sürekli olarak insanlarla içten ve samimi dostluk bağları kurmanın ruh sağlığımızı olumlu yönde etkilediğini ve hayattan tat alma becerisi ile hayata daha güçlü bağlanmamızı sağladığını belirtmektedirler. Bu dünyada gerçek anlamda çekinip utanmadan yakınlaşabileceğimiz, sığınabileceğimiz, dertleşebileceğimiz, bizi yargılamadan dinleyen, bize gönüldeş ve sırdaş olabilen bir tek kişi bile olsa hiç yalnızlık çekmezdik. İçimizde kaç kişinin yaşamında böyle dostları var dersiniz? Bilmeliyiz ki, gerçek dostluklar dışındaki tek seçeneğimiz umutsuzluk, yalnızlık ve mutsuzluktur. Bir yerde okuduğum şu söze dikkatinizi çekmek istiyorum “Eğer, ruhsal bozukluk halindeki insanların gerçek manada dostları olsaydı, belki yarısı bu durumda olmayacaklardı.” Ben bu iddianın doğruluğunu hiç tartışmadan kabul ediyorum. Zira, ne olursan ol, ne yanlış yaparsan yap seni yine de seveceğim diyen birine her zaman ihtiyacımız vardır. Her koşulda ilgisini ve sevgisini belirten bir yüz bir yürek çok sıkıntılarımızı ortadan kaldırır, ruhsal dengemizi yerine getirirdi herhalde. Unutmayalım, dost olma dışında bütün makam, mevkii ve sıfatlar geçicidir, geçersizdir. Birçok diğer makamlar gibi annelik-babalık-amcalık-büyükannelik-büyükbabalık da aslında birer makamdır. Salt bu makamlarımız ilişkilerimizin güzelliği ve devamlılığı için yeterli olmazlar. Bu makamların arkasına sığınma yerine, çocuklarımızla dost olmayı seçer ve benimsersek onlarla ilişkilerimiz kalıcı, güzel, bağlayıcı ve içtenlikle birlikte olma isteği ortaya çıkarır. Zira, insanlar gönüllü ve istekli olarak dost bildiklerinin, dost saydıklarının yanlarına giderler, onları ararlar, sorarlar. Her şeyimizi uğrunda feda ettiğimizi söylediğimiz çocuklarımızın dostu olamamışsak eğer, çok yakın mesafelerde de yaşasak büyük bir ihtimalle istekli ve içten olarak aranmayacağız, özlenmeyeceğiz demektir.
Ben, babalık makamından vazgeçip çocuklarımın dostu olmayı seçtiğimden bu yana ilişkilerimde ve yaşantımda olumlu yönde çok şeylerin değiştiğini gördüm. Çocuklarımda da bu olumlu gelişmelerin yansımalarını görebilmem beni daha da çok sevindirmektedir. Çünkü, dost edinmek, birileri ile dost olmak, insan olarak onların da can suyu idi. Hele bu anneleri ve babaları olursa. Bu durum onların gerginliklerini gidermiş ve rahatlatmıştı. Yaşantımızda başarıyı, huzuru, mutluluğu yakalamak istiyorsak başta aile bireyleri olmak üzere tüm insanlarla dost olmayı istemeliyiz. İlişkilerimizi kısa vadeli çıkarlarımız üzerine değil, uzun vadeli dostluklar üzerine kurmalıyız. Dostlarımızla birarada iken yaşadığımız güzel duygular yanında, bir dostumuzu hayal etmemiz ve birilerinin dost olarak bizi hayal ettiğini düşünmemiz bile bize ne büyük mutluluklar yaşatır. Bu nedenle zirvedeki büyük, güçlü fakat yalnız bir ağaç gibi yaşamaktansa, ömrü kısa da olsa, çevresinde dostları ile sarmaş dolaş olan bir kır çiçeği gibi yaşamayı tercih ederim.
Gerçek dostlarımız, iyi ve özellikle de kötü anlarımızda yanımızda olacağını bildiğimiz kişilerdir. Zira, gerçek dostlar yıldızlara benzermiş. Karanlık çökünce ilk onlar gözükürlermiş. Bu anlamda dinlediğimde beni çok etkileyen bir hikayeyi sizlere aktarmak istiyorum. Bir savaş sırasında iki er ile bir komutan sıkışıp kalırlar. Her yerden yağmur gibi kurşun yağmaktadır. Bu sırada erin biri az ileride vurulur ve acı bir feryadı duyulur. Diğer er, arkadaşının yardımına gitmek ister. Komutanı ise, “O zaten vuruldu. Bu şartlarda onun yanına gitmen mümkün değil, gidersen sen de vurulursun” der ve gitmesine izin vermez. Asker tekrar ısrar edince “Sen bilirsin” der. Zaten o anı bekleyen asker, arkadaşının yanına her şeyi göze alarak ulaşır. Bir süre sonra arkadaşının cansız bedeni ile birlikte geri döner. Komutan, “Bak gördün mü? Kendini tehlikeye attığına değdi mi?” diye askere çıkışır. Asker de “ Değdi komutanım. Arkadaşım yanına vardığımda hala yaşıyordu ve bana, geleceğini biliyordum dostum, dedi. Sizin de böyle bir durumda geleceğini bildiğiniz dostunuz var mı?” der. Evet, samimi olarak yanıtlamamız gereken soru bu. Ne dersiniz? Sizin de buna benzer bir durumda geleceğini bildiğiniz dostunuz var mı? Varsa ne mutlu size. Bu durumda, hiçbir zaman yalnızlık çekmeyeceksiniz ve ruhsal bunalımlara düşmeyeceksiniz demektir. Düşseniz bile size özel çareniz var demektir. Size düşen bu özelinizin yani dostunuzun kıymetini bilmek ve bu tür gerçek dostlarınızın sayısını arttırmaktır.
Öyleyse gelin; her yeni bir dostluğun yeni bir dünyaya açılmak olduğunun farkında olarak, insanlara eşitlik duygusu ve esneklikle yaklaşalım ve ilişkilerimizde ahengi oluşturmaya çalışalım. Yeni ve gerçek dostluklar kurmak için sevecen, sabırlı, sakin ve saygılı olalım. Kimseyi beğenilerinden ve tercihlerinden dolayı yargılamayalım. İnsanları samimi olarak ve duygularını da önemseyerek dinleyelim. İnsanlarla iletişimden ve işbirliğinden kaçınmayalım. Tartışmaları ne pahasına olursa olsun kazanma isteği, bize dostlarımızı kaybettirebileceğinden saygılı, seviyeli ve onurlu bir tartışmayı tercih edelim. Gördüğümüz bir yardım ve ilgiden dolayı duyduğumuz minneti ve mutluluğu içtenlikle insanlara iletelim. Dost olmak için insanlara inanalım, güvenelim. Şartlarımız içinde yardım ve iyiliklerde bulunalım. Unutmayalım, insanları sever ve değer verirsek, onlar da bizi sever, değer verir, inanır ve güvenirler. Onlarda ille de hoşlanmadığımız bir şeyler aramak yanılgısına düşmeyelim. Diğer insanların da gerçeklerini anlamaya çalışarak çıkabilecek sorunları ancak “işbirliği” ile çözebileceğimizi bilelim. İnsanlara gösterdiğimiz şefkat, nezaket, ilgi ve yardımın karşılığı olarak onlardan bir bedel ödemelerini beklemeyelim. Hiçkimseyle ilişkilerimizi koparacak ortamı oluşturmayalım. Kimsenin arkasından bir olumsuzluğunu bir yanlışını dile getirmeyelim. İnsanlarla, sıkıntılarımızı ve acılarımızı paylaşma isteğimiz yanında, mutluluklarımızı ve güzellikleri de paylaşalım. Tutarlı ve dürüst olalım. Bizler gerçek dostluklar kurmak için bu basamakları birer birer çıkabilirsek eğer, bilelim ki diğer insanlar da yukarıdan aşağıya bize doğru gelecekler ve bizimle dost olmayı isteyeceklerdir. Yakınlık kurmak, dost olmak risk taşır. Acı verebilir. Ancak yukarıda bahsettiğim olumlu duyguları yaşayabilmemize ve ruhsal sağlığımızı koruyabilmemize yaptığı katkıdan dolayı bence buna değer. Ayrıca dostluklar kurmamız, kendimizi geliştirmenin ve varlığımızın farkına varmamızın en sağlıklı yollarındandır. Unutmayalım; önemli olan yaşantımızdaki eşyalar değil, gerçek dostlarımızın varlığıdır. Bu nedenlerle; hayatı en azından gerçek bir dostumuz olmadan ve kendi hapishanemizi kendimiz inşa ederek, içinde yapayalnız yaşamak ve yapayalnız ölmek yanılgısına düşmeyelim. Kısacası; ihtiyacımızın olduğunu hissettiğinde “geleceğini bildiğimiz” gerçek, kalıcı ve güzel dostlar edinelim.

Hiç yorum yok: