16 Ekim 2007 Salı

Kırlangıç

KIRLANGIÇ

İnsanlar olarak birbirimizin ilgisine, yakınlığına ve dostluğuna ihtiyacımızın olduğu açıktır. Bu şekilde birbirimize güç veririz, moral veririz. Yaşama sevinci aşılarız, birbirimizi bilgilendirir ve geliştiririz. Bu anlamda sevdiğim ve dostluğuna önem verdiğim bir arkadaşımla sohbet ederken bana çantasından bir kağıt uzattı ve okumamı istedi. Her halinden uzun süredir o çantada taşındığı belli olan kağıdın üzerinde “KIRLANGIÇ” adlı bir hikaye vardı. Çok beğendiğim bu hikayeyi sizlerle de paylaşmak istedim.
Adamın biri evde tek başına yaşamaktadır. Belki bundan, belki de daha başka sebeplerden dolayı canı sıkkın, biraz üzgün ve mutsuzdur. Bu haldeyken pencereden bir ses geldiğini fark eder. Pencerede gagasıyla camı tıklamaya çalışan bir kırlangıç vardır. Kırlangıç; “Hey adam! Aç pencereyi de içeri gireyim. Yalnızlığını paylaşırım. Biraz dertleşiriz. Can sıkıntın dağılır. Belki de birlikte olmaktan ve paylaşacağımız güzel şeylerden dolayı mutlu olursun” der ve isteğini yineler. “Aç pencereyi de içeri gireyim” Adam kızgın bir şekilde “ Haydi çek git buradan. Benim bir kırlangıçla ne işim olabilir” diyerek kırlangıcı küçümser ve penceresinden kovar. Üzgün bir şekilde oradan ayrılan kırlangıç bu isteğini değişik zamanlarda pencereye gelerek bir-iki defa daha yineler. Her defasında adamdan aynı yanıtı alır.
Aradan bir yıl geçer ve adamın penceresine yine bir kırlangıç konar. Adam heyecanla pencereye koşar ve kovaladığı kırlangıcı bu kez içeri almak ister.“Haydi gel gir içeri. Yalnızlığımı, sıkıntılarımı paylaşalım. Belki de birlikte olmaktan ve paylaşacağımız güzel şeylerden dolayı mutlu olabiliriz. Uzun süredir seni bekliyordum. Haydi gir içeri” der.
Penceredeki kırlangıç; “ Ben, senin beklediğin kırlangıç değilim. Hem onu boşuna bekleme. Zira, biz kırlangıçların ömrü en fazla altı aydır” der. Adam bu sözleri duyunca çok üzülür. Umutsuzluk içinde yalnızlığına geri döner. Bu hikayenin sonunda şu güzel ve anlamlı soru vardır. “Siz, hayatınızda kaç kırlangıç kovaladınız”
Ne yazık ki bizler de; hayatımıza girdiğinde yalnızlığımızı, sıkıntılarımızı, üzüntülerimizi, paylaşacak, bizimle dost olacak ve bizleri mutlu edecek birçok insanı hikayedeki kırlangıç misali farkında olmadan kovalıyoruz. Yanımızdan uzaklaştırıyoruz. Sonra dönüp yalnızlığımızın, mutsuzluğumuzun, coşkusuzluğumuzun nedenlerini bulmaya çalışıyoruz. Bizler insanız. Birbirimizin desteğine, ilgisine, ve dostluğuna ihtiyacımız var. Bu şekilde hayatın zorluklarını ve meşakkatini aşmak için birbirimize güç veririz. Moral veririz. Yaşama sevinci aşılarız. Birlikte olmaktan haz alırız. Bütün bunları ancak dost olmak için cama vuran kırlangıç misali çevremizde bizlerle ilişki kurmak isteyen insanları içeri alarak yapabiliriz, başarabiliriz.
Aksi halde o insanlara bir gün ihtiyacımız olduğunda çok geç kalmış olabiliriz. Bu durumda hikayedeki adam gibi duvarların yalnız bekçileri oluruz. Arkadaşsız ve dostsuz kalırız. Hayatımız aslında yaşantımıza giren insanlarla güzel ve anlamlı olacaktır. Beğenmediğimiz ve hakir gördüğümüz bir kişiye hayatımızın bir bölümünde ihtiyaç duyabiliriz. O kişi bize katkılar yapabilir, yaşama sevinci verebilir. Bu nedenle yanlış ve bilinçsiz bir tutumla yanımızdan uzaklaştırdığımız her insan için belki de sonradan pişman oluruz.
Öyleyse gelin; Her insanın farklı renk ve güzelliklere sahip, ayrı bir dünya olduğunu bilerek, bu renk ve güzelliklerden nasibimizi alalım. Gönüllerimizden kalın duvarları, çevremizden de dikenli telleri kaldırarak insanlara kapılarımızı ve gönüllerimizi açalım. En azından bir çift olarak yaşamak için yaratılmış olduğumuzu bilerek, bizlerde yaz, kış erken yada geç demeden başka gönüllere gidip birliktelikler ve dostluklar kurarak yalnızlığımızı paylaşalım. Unutmayalım; yaşantımıza girmek isteyen “kırlangıç” ları kovalayarak, ihtiyacımız olan sevgiyi, mutluluğu ve aşkı yakalayamayız ve ne yazık ki duvarların yalnız bekçileri oluruz. Gelin, bundan sonra “kırlangıç” larımızın kıymetini bilelim. Yalnız ve mutsuz insanları görünce de bugüne kadar kaç “kırlangıç” kovaladıklarını soralım.

Hiç yorum yok: