16 Ekim 2007 Salı

Varlarımızı Görmek

“VARLARIMIZI GÖRMEK”

Sizlere bir kıssadan hisse aktararak yazıma başlamak istiyorum.
Adamın birisi bitkin ve üzgün bir şekilde psikologa gider ve çok kötü bir durumda olduğunu, büyük bir yıkım yaşadığını söyler. Psikolog, adamın rahatlaması için bir süre onun konuşmalarını can kulağıyla dinler. Tabi ki, konuşmaların bütünü yakınmadır ve adeta dünyanın sonu gelmiştir. Bir süre sonra yakınmalardan fırsat bulabilen psikolog, “Galiba çok yakında eşiniz vefat etti” der. Adam “Hayır. Eşim sağ ve sağlıklı” der.
Psikolog bu defa, “Galiba eviniz yandı ve hiçbir şeyinizi kurtaramadınız.” der. Adam yine “Hayır. Evim de eşyalarım da yanmadı.” der.
Psikolog yeniden, “Galiba sizin bana anlatmadığınız çok büyük bir sağlık probleminiz var. Gözünüzün görmemesi, ayaklarınızın yürümemesi veya çaresiz bir hastalık gibi” der.
Adam canlı bir şekilde ayağa kalkar ve “Hayır, sağlıklıyım. Gözüm görüyor, ayaklarım da yürüyor. Nereden çıkarıyorsun bütün bunları. Yok karım ölmüş, yok evim yanmış, yok çaresiz derde düşmüşüm.”
Psikolog adama, “Fakat siz bana her şeyimi kaybettim, çok kötü bir durumdayım” demediniz mi? Durum çok geçmeden anlaşılır. Adam yaptığı ek yatırımdan olumlu sonuç alamamış ve bunu her şeyin önüne koyduğu için bunalıma girmiştir. Şimdi ise gerçeği daha iyi görebiliyor idi. İyi gitmeyen işlerine, bazı ciddi sorunlarına, hatta bazı yoklarına, kayıplarına ve acılarına karşı hala birçok değerli ve önemli varlara sahipti. Adamın gözleri parlar, içi sevinçle dolar ve “Meğer ben ne kadar budalaymışım. Varlarımın kıymetini bilmiyormuşum” der ve psikologun kendisinin varları ile ilgili not tuttuğu kağıdı önüne alarak eklemeye devam eder.
-Yaşıyorum.
-Sağlıklı nefes alıp veriyorum.
-Kimseye muhtaç değilim.
-Ailem, evim, yuvam var.
-Arkadaşlarım ve dostlarım var.
-Aklım var.
-Çalışma gücüm var.
-İşim var.
-
-
Bu adam sizce listeyi ne kadar uzatabilir? Bence, sayfalarca uzatabilir. Ben buna “varlarımızı görmek” diyorum. Aslında, bizler de yukarıdakilere benzer yüzlerce varlara sahibiz. Fakat, biz insanlar genellikle yoklarımızı ve sorunlarımızı öncelikli olarak görüp, abartarak moralimizi bozar ve ruhsal sağlığımızı tehlikeye atarız. Ne yazık ki hayat adil değildir ve her zaman da istediğimiz gibi gitmemektedir. İnişli çıkışlı, tatlı ve acı sürprizlerle doludur. Belki de böyle olması doğru ve güzeldir. Kısacası hayat, terazinin iki kefesi gibidir. Bir kefesinde korkular, endişeler, sıkıntılar, olumsuzluklar, başarısızlıklar ... gibi bizleri üzen ve hayattan tat almamızı azaltan olaylar ve sorunlar yer alıyorken, diğer kefede sevinçler, umutlar, güzellikler, iyilikler, yardımlaşmalar, başarılar... gibi bizlere yaşama sevinci ve hazzı veren olaylar yer alır. İşte, bedenen ve ruhen sağlıklı ve dolayısıyla mutlu olabilmek için bu iki kefeyi en azından dengelememiz gerekmektedir. Zira, sürekli olarak olumsuzlukların bulunduğu kefe ağır gelirse hayatımız çekilmez ve bezdirici olabilir. Bu durum bizim coşkumuzu ve yaşama sevincimizi yok eder. Bunu bildiğimiz halde, çoğumuz bizleri üzen olumsuz gerçeklerden çok daha fazlasını suni olarak üreterek bu kefeyi alabildiğince ağırlaştırırız. Olur olmaz şeyleri dert eder, gerçekleşme olasılığı belki de hiç olmayan hayali sorunlar üretir, sonra onların meydana getirdiği korku, endişe ve strese yenik düşeriz.
Gerçek ya da hayali olan sıkıntılarla ağırlaştırdığımız bu kefenin karşısındaki diğer kefeye, doğru ve güzel öyle değerler ekleyebilmeliyiz ki; ruhsal dengemizi koruyarak ve hayattan lezzet alarak yaşayabilelim. Bu kefeye ekleyebileceğimiz en güzel ve en ağırlıklı değerlerimiz varlarımızdır. Varlarımızı görelim ve bu kefeye ekleyelim. Her karşılaştığımız yokluk, olumsuzluk, sıkıntı ve bunalımlarımız da ara sıra başımızı diğer kefeye çevirerek güzellikleri, mutlulukları ve varlarımızı da görelim.
Böylelikle sorunlarımızın ve yoklarımızın daha küçük, varlarımızın ve dolayısıyla sorunları aşacak gücümüzün daha fazla olduğunu göreceğiz. İnsan olarak yaratılmış olmamız, var olan ve hiçbir maddi değerle değişmeyeceğimiz aklımız, hafızamız, düşünce gücümüz, duygularımız, gören gözümüz, yürüyen ayaklarımız, duyan kulaklarımız, tutan elimiz...gibi yüzlerce değerlerimiz sizce önemsiz midir? Kim iki gözünü kaça verir? Sağlıklı çocuklarını kim neyle değiştirir? Kişilere göre değişmekle birlikte sahip olduğumuz evimizin, eşimizin, işimizin, eşyalarımızın, dostlarımızın, sevdiklerimizin maddi ve manevi değerleri ne kadardır dersiniz.? Çoğu zaman farkında bile olmadığımız sağlıklı nefes alıp vermemiz, ihtiyacımıza ve keyfimize göre yutkunabilmemiz sizce önemli varlarımız değil midir? Bize ısı, ışık ve canlılık verebilmek için durmadan, bıkıp usanmadan yanıp tutuşan güneşe ne dersiniz? Güneşin bu şekliyle orada bulunması ve görevine devam etmesi ücretli olsaydı, bunun için nelerimizi vermezdik? Ben, benim güneşimin bu şekliyle görev yapması için dünya benim olsa tümünü verirdim. Ya dünyamızın etrafında raks ederek dönüp duran, bir gece lambası gibi dünyamızı aydınlatan ay ve onun bu çabasına destek veren milyonlarca yıldızın yerlerinde durması için neler vermezdik? Onlarsız hüzün ve kederimizi dağıttığımız mehtabımız olur muydu? Elbette olmazdı. İşte bu ve bunlara benzer farkında olmadığımız ve bir değer belirlemediğimiz, belki de belirleyemeyeceğimiz paha biçilmez “Varlarımız var.” Evet, farkında olmadığımız çok şeyimiz var.
Ben, ülkemizin maddi olarak en varlıklı ailelerinden birinin sahip oldukları çocuklarının zihinsel ve fiziksel özürlü olmasından dolayı yaşadıkları üzüntü ve ızdırabı kendi sözlerinden ve yüzlerindeki ifadeden anladıktan sonra kendi adıma varlarımı daha iyi görmeye başladım. Zira, bu aile çocuklarının normal bir insan olması için çok şeylerini vereceklerini söylüyorlardı. Bence bu çok şey, belki de tüm servetleriydi. Çok şükür benim akıllı, fiziken ve ruhen sağlıklı 3 çocuğum var. Sırf bundan dolayı ne kadar varlıklı olduğumu size bırakıyorum. Ben kendi mutluluğumu arttırmak ve ruhsal dengemi sağlamlaştırmak için sık sık varlarımı sayarım. Bu yolla, dağ gibi varlarımın karşısında, aslında birer küçük tepecik gibi duran sorunlarımı, yoklarımı ve karşılaştığım olumsuzlukları ümitsizliğe düşmeden aşabilme gücünü kendimde bulurum. Sanırım şu söz bize çok şey söylüyor. “Kederliydim. Çünkü ayakkabım yoktu. Ayakları olmayan birine rastlayana kadar” Evet, ayakkabılarımızın olmadığını gördüğümüz kadar, ayaklarımızın olduğunu da lütfen görelim. Bu kendimizi kandırmak, Polyanna’cılık oynamak değildir. Bu gerçekte var olan “varlarımızı görmektir.” Elbette, bazı ihtiyaçlarımızın eksikliğini duyduğumuzda ve bunu karşılayamadığımızda üzülmemiz doğaldır. Ancak doğal olmayan, olumsuzluğu veya yoklarımızı hayatımızın akışını etkilediğinden daha fazla bir şekilde abartmamız ve orantısız olarak mutsuzluk kefesini ağırlaştırmamızdır.
Öyleyse gelin; yaşadığımız büyülü ve muhteşem dünyanın ve diğer hizmetimize verilenlerin, insanlığımızın, buna bağlı olarak bahşedilmiş diğer değerlerimizin, kendi çabamızla elde ettiklerimizin hülasa tüm varlarımızın farkında olarak yaşayalım. Her gün bir an durup, varlarımızın neler olduğunu yeniden düşünelim. Sorunlarla birlikte güzellikleri de, yoklarımızla birlikte varlarımızı da görelim. Toza toprağa karışmadan önce en azından hayatımızın varlığını görelim.

Hiç yorum yok: