16 Ekim 2007 Salı

Ben yapabilirim.

Bir gün öğretmen sınıfa girer ve tahtaya büyük harflerle “BEN YAPAMAM” yazar. Çocukların dikkatini iyice topladıktan sonra üzerine bir çarpı koyar ve “BEN YAPABİLİRİM” yazar ve öğrencilerine dönerek, “Ben yapamam! demeyin, Ben yapabilirim deyin. Yapabilirsiniz. Eğer yapabileceğinizi düşünürseniz mutlaka yaparsınız.” der. Evet, ben de insan olarak yaratılışımızda bize bahşedilen ve belki de sayamayacağımız ve hatta çoğunun da farkında bile olmadığımız kabiliyetlerimiz, meziyetlerimiz, aklımız, düşünme gücümüz, hafızamız, fiziksel güzelliğimiz, kuvvetimiz ... gibi var olan önemli değerlerimiz sayesinde bu iddialı sözün gerçekleştirilebileceğine inanıyorum.
Bize düşen bu üstün ve bize özel donanımlarımızın farkında olarak ve onları azami ölçüde kullanarak “Ben yapamam” kolaycılığından, miskinliğinden, hastalığından kurtulup bize yakışan “Ben yapabilirim” düşüncesine ulaşabilmektir. Yaşantımızda karşılaştığımız günlük işler ve sorunlara çözümler bulmak bir yana büyük buluşlar ve başarılar için bile normal zekalı ve kabiliyetli bir insan olmamız yeterlidir. Biliyoruz ki, büyük başarıların arkasında üstün zekadan çok kendine güven, yapma ve başarma isteği vardır. “Ben yapamam” yirmi yaşındaki bir delikanlıyı dağın eteğinde çakılı tutarken, “Ben yapabilirim” doksan yaşındaki bir kadını aynı dağın zirvelerine taşır. Bunun için de düşüncemizden “Ben yapamam”ı çıkartıp atıp “Ben yapabilirim”i koymamız gerekiyor. Zira, “Ben yapamam” düşüncesi korku, güvensizlik, ruhsal, duygusal ve bedensel güçsüzlük halidir. Kendi kabiliyetleri ve değerlerinin farkında olmamak ve ceviz kabuğu içinde yaşamaya mahkum olmak demektir. Bu düşünce hayattan zevk alıp mutlu olmamızı engeller. “Ben yapamam” düşüncesi olumlu düşünmeye de aykırıdır. Çocuklukta annemiz, babamız, öğretmenlerimiz ve çevremizdeki diğer yakınlarımız tarafından içimize atılan güvensizlik tohumlarıdır. Bu tohumlar içimizde filizlenip bizle beraber büyümekte ve tüm benliğimizi sararak her yanımıza kök salan ağaçlar durumuna gelmektedirler.
Bu durumumuzla sirklerde incecik bir kazığa bağlı duran filler gibiyizdir. Normal yaşamında ağaçları kökünden söküp devirebilecek güçte olan fil, sirk çatısı altında incecik bir kazığa bağlı olarak durur, onu sökmek ve ondan kurtulmak için bir çaba harcamaz. Bunun hikayesini çok düşündürücü bulmuştum. Hikayede fil, doğal yaşantısından alınıp gelindiğinde büyük bir kazığa bağlanırmış. Fil bu kazıktan kurtulmak için doğasından gelen bitmez, tükenmez güçle çalışır, çabalar ve kazığı yerinden sökmek için çekiştirirmiş. Fakat belli bir zamandan sonra “Ben yapamam” düşüncesini kabullenirmiş. İşte bu noktadan sonra sirklerde incecik bir kazığın başında ona bağlı ve ona mahkum olarak, o koca gövdesinin ve müthiş gücünün farkında olmadan öylece dururmuş. Ne kötü, ne acı bir durum değil mi? Benliğini saran “Ben yapamam” düşüncesi koca fili incecik bir kazığa mahkum ediyor ve daha da kötüsü fil bu durumdan kurtulmak için hiçbir girişimde bulunmuyor. İşte bu hikayede olduğu gibi biz de belki de küçüklükte bize yapıldığı gibi çocuklarımızı onlar filin ilk halindeki gibiyken onların yaratılışından gelen coşkusunu, gücünü, heyecanını, başarma ve yapma arzusunu, özgürlüğü tatma ve kendini gerçekleştirme isteğini, deneme ve hata yapma hakkını yani “Ben yapabilirim” çabasını, “Sen yapamazsın, sakın deneme, sen bilmezsin, kabiliyetsizsin, geri zekalısın, beceriksizsin, bir daha böyle bir işe kalkışma yapamayacağın belliydi ...” gibi söz ve tavırlarımızla ne yazık ki filin son haline benzetiyoruz ve onları “Ben yapamam” noktasına getiriyoruz. Bu düşünce benliğimizi sardığında ne yazık ki fil gibi kendimize güvensizlik ve korkularımız yüzünden küçücük engellerin, olumsuzlukların ve sıkıntıların önünde en ufak bir çaba dahi harcamadan yığılıp kalıyoruz. “Ben yapamam, ben bilemem, ben başaramam, ben kazanamam” gibi düşüncelerimiz yüzünden hiçbir şeyi denemeden yaşamak ve daha başlangıçta yenilgiyi kabullenmek insanlık adına ne onur kırıcı ve ne kabul edilmez bir durumdur.
Bence deneyerek başarısız olmak; yenilmek, kaybetmek, zarar etmek, hiç denemeden yenilgiyi kabul etmeye göre daha taktire değerdir. Çünkü başarısızlık diye bir şey yoktur. Başarının yolunu aramak vardır. Her başarısızlığımızda en azından başarıya giden yolun birini daha denemiş ve bu denemeden edindiğimiz tecrübelerle diğer yola daha donanımlı olarak giriyoruz demektir. Bu noktada Edison’un ampulü keşfederken binlerce defa deney ve deneme yaptığını nazarınıza vermek istiyorum. Herbir deneme başarısızlık değil, başarıya giden yolu keşfetme çabasıydı. Edison, “Ben yapamam” demedi, “Ben yapabilirim” dedi ve milyarlarca insanı karanlıktan aydınlığa çıkardı. İşte bizler de çoğaltabileceğimiz buna benzer örneklerde olduğu gibi “Ben yapamam” yerine “Ben yapabilirim”i kendimize şiar edinmeliyiz. Zira, yapabileceğimizi düşünürsek mutlaka yaparız. Bu düşünce bize gerekli olan istek, azim, sabır ve enerjiyi sağlar. İnsanlar olarak sınırsız bir potansiyele sahibiz. Yaşama gözlemci kalmak yerine, etkin bir biçimde katılalım. Hiçbir riske girmeden yaşamaya çalışmamız bizi geriye götürür. Yenik yapar. Oysa olağanüstü meziyetlerle donanmış kişiler olarak her şeyi öğrenmek, bilmek, görmek, anlamak, tatmak, dokunmak ve yapmak istiyorum diyebilmek ve hayatı canlı, coşkulu, hevesli yaşayabilmek ne güzel olurdu. Çoğumuz kendimize vermemiz gereken değeri vermiyoruz. Yeteneklerimizi azımsıyoruz. Kendimizden şüphe ediyoruz ve aşağılık duygusuna kapılıyoruz. Böyle olunca yeni mücadelelere girişmekten korkuyoruz, kaçıyoruz.
Öyleyse daha işe başlamadan başarısızlıkları ve yenilgileri ön plana çıkararak “Ben yapamam” demek yerine, iyimser bir tutumla kendimize yani olağanüstünlüğümüze inanarak ve güvenerek başarıları ve güzellikleri düşünüp “Ben yapabilirim” diyelim. Çocuklarımızı hatalarını yüzlerine vurarak bundan dolayı cezalandırmak ve “Sen yapamazsın, kabiliyetsizsin, sakın deneme, aptalsın ...” gibi sözlerle sürekli olarak benliklerine güvensizlik tohumları ekerek sirkteki filin konumuna düşürmeyelim. “İstersen yapabilirsin, başarabilirsin, bir daha denemelisin, neden olmasın, kabiliyetlerini küçümsememelisin, çalışarak her başarıyı yakalayabilirsin ...” gibi teşvik edici sözlerle ve küçük de olsa olumlu davranışlarından ve başarılarından gurur duyduğumuzu söz ve davranışlarımızla ortaya koyarak psikolojik olarak onları “Ben yapabilirim” noktasına taşıyalım. Hata yapmaktan ve başkaları ne der korkusundan biraz sıyrılalım. Ölümlü ve zamanımızın kısıtlı olduğu bir dünyada pasifliğe, çekingenliğe, ürkekliğe, güvensizlikten kaynaklanan korkulara yer vermeyelim. Gelin, hep beraber içimizde kök salan güvensizlik ağacını ve bunun neden olduğu “Ben yapamam” düşüncesini söküp atalım. Yerine ise; öz güvene, çalışmaya, öz veriye, kendini tanımaya, gücünü, kabiliyetlerini, ve meziyetlerini ortaya koymaya dayanan “Ben yapabilirim” fidanını düşüncelerimizde filizlendirelim.
Unutmayalım, insanoğlunun önemli buluşlarının, ulaştığı bütün gelişmelerinin ve başarılarının arkasında “Ben yapabilirim” düşüncesi vardır. Bu düşünceyi benimsemeyen insanoğlu uçmayı, uzaya gitmeyi, hastalıklara çare bulmayı başarabilir miydi? Biz de bir kez rol aldığımız bu yaşam oyununda başarısız olmamak ve oyunu yenik tamamlamamak için “BEN YAPAMAM” demeyelim,
“BEN YAPABİLİRİM” diyelim.

Hiç yorum yok: