16 Ekim 2007 Salı

Hayat Oyunu

HAYAT OYUNU

“ Eğer hayatımı bir daha yaşasaydım ;
Daha az para ve mal hırsına kapılır, kendime ve çevreme daha çok zaman ayırırdım. Daha çok arkadaşlıklar ve dostluklar kurardım. Daha az şeyi ciddiye alırdım. Daha az gerekli gereksiz üzülür, daha çok neşeli olmaya çalışırdım. Aklıma ve mantığıma verdiğim öncelik yanında şansıma ve yüreğimin sesine de önem verirdim. Güzel anlarımın ve anılarımın daha çok olmasını isterdim. Daha çok dağa tırmanır, daha sık nehirde yüzerdim. İlkbaharda yalın ayak dolaşmayı göze alır, daha çok dansa gider, daha sık halay çekerdim. Her şeyi daha çok hevesle sever, aşkı sırılsıklam yaşardım.”
Bu okuduğunuz satırlar 85 yaşında olan ve artık hayatının sonuna geldiğini düşünen bir insanın hayat oyunu ile ilgili serzenişleridir. Biz de zaman zaman bu tür serzenişlerde bulunuyoruz. Ama biliyoruz ki; hayat oyununun kapanan perdesinin tekrar açılma şansı hiç yoktur ve bu nedenle oynanan bu oyunu bir daha oynamamız mümkün değildir.
Evet; sahip olduğumuz ve gerçekte bizim olan en değerli şey hayatımızdır. Öyle de; bize bahşedilen ve bir kez yaşanacak olan “hayat” nedir.? Kazanmak ya da kaybetmek adına çok ciddi, katı, acımasız, bencil, hırslı olarak yaşanan ve soluk soluğa yapılan bir yarış mı? Yoksa içinde birçok görev ve sorumluluklarımızın da yer aldığı bir oyun mu?
Bence “Hayat”; bir kısmı kader dediğimiz ve yazılmış olan, bir kısmı da cüzi irademizle doğaçlama olarak kendimizin oynadığı bir oyundur. Bize ait olan ve tekrarı olmayan bu oyunumuzu oynarken yerine getirmemiz gereken görev ve sorumluluklarımızın yanına coşkuyu, neşeyi, eğlenceyi, espriyi, gülmeyi, hoşgörüyü, dostlukları, güzel anları ve anıları da koymamız gerekir. Bunlara yaşantımızda yer vermezsek oyunumuz tek perdelik, renksiz ve eksik olur.
Hayat oyunumuzda bu tür eksiklikler olunca dünyanın ve yaşamanın güzelliklerini fark edemeyiz ve yaşantımızın sonunda yukarıdaki insan gibi “keşkelerimiz” bir hayli fazla olur. “Kahkaha atmadan geçirdiğimiz bir gün yaşanmamıştır.” sözü gülümsemeyi dahi unutan bizler için ne acı verici bir sözdür. Çevremizde içinde bulunduğu şartlardan fazla etkilenmeksizin hayatın tadını çıkarma adına çoğunlukla gülümsemeli, kahkahalı, esprili, neşeli, coşkulu olan insanlara gıpta ile bakarız ve onlarla dost ve arkadaş olmayı yeğleriz.
“Asıl korkulması gereken şey ölüm değil, yaşanmamış bir hayattır.” sözündeki ‘yaşanmamış hayat’ herhalde içinde bu tür güzelliklerin bulunmadığı bir hayattır. Çok ciddi, coşkusuz, maskeli, dert üreten, kibirli, kinci, kıskanç, bencil, ölçüsüz hırslı, insanları değersiz ve hor gören, hakkına razı olmayan ve başkalarının hakkını gasp eden, hoşgörüsüz, katı, insanlık onuruna saygısız, sevgisiz, her şeyi kendi çıkarına göre değerlendiren, bozguncu, kavgacı, haksız yere insanların canına kıyan...vb olumsuzlukları içinde barındıran bir hayat oyununu oynamış ve tamamlamış isek; bu gurur duyacağımız “yaşanmış bir hayat” olabilir mi? İnsan olarak bize en acı gelecek şey belki de ölüm anında bunun farkına varıp “hiç yaşamadığımızı” düşünmemizdir. İnsanoğlunun yaratılışından gelen bu tür olumsuz duygu ve düşüncelere yatkın olduğunu bilen Yaradan’ımız biraz olsun bu olumsuzluklardan uzaklaşabilmemiz için yüce kitabında bizlere “Hayat bir oyun ve eğlenceden ibarettir” demektedir.
Bütün bunlar hayatı tümüyle hafife alalım, oyun ve eğlenceyle geçirelim anlamı taşımıyor elbette. Hayat oyununun mücadele etmek, çalışmak, üretmek, faydalı ve güzel işler yapmak, kalıcı eserler bırakmak, gelişmek hülasa çağımızın kültür ve teknik gelişmelerine katkılar yapmak temelinde oynanması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Başta kendime olmak üzere söylemek istediğim şey, bütün bunları gerçekleştirirken hayatı gereğinden fazla ciddiye

almamızdan dolayı hayat oyunumuz ile ilgili oluşan fotoğrafın renksiz yani siyah-beyaz oluşma ihtimaline karşı küçük fırça darbeleriyle hayat fotoğrafımızı renklendirmemizdir. Geçenlerde üç gün boyunca çalışma odamın penceresinden dışarı bakmadığımı dolayısıyla dış dünyanın güzelliklerinden kendimi mahrum ettiğimi, derin bir nefes almadığımı, kahkaha şöyle dursun bir gülümsemediğimi, bir şarkı söylemediğimi, dost ve arkadaşlarımla bir araya gelip anlamlı bir sohbet etmediğimi fark ettim. Böyle bir hayat fotoğrafının renkli olduğu söylenebilir mi?
Halbuki, hem işlerimizi en iyi bir şekilde yaparken hem de kendimize biraz zaman ayırarak hayat oyunumuzun fotoğrafını biraz olsun renklendirebiliriz. Aslında böylelikle, dünya halısında kapladığımız yeri de renklendirmiş oluruz.
Öyleyse gelin; oynadığımız hayat oyunumuzu perde kapanmadan önce bu anlamda gözden geçirelim. Muhteşem oyunumuzu, kazanmak ve üstün olmak adına olumsuz duygu ve düşüncelerin ağır bastığı, renksiz ve sevimsiz bir hale dönüştürmeyelim. Görev ve sorumluluklarımızın yanına coşkuyu, neşeyi, eğlenceyi, espriyi, hoşgörüyü, dostlukları, güzel anları ve anıları da koyalım. Hayat oyunumuzu sevgi dolu, yardıma istekli, paylaşmasını bilen, bağışlayıcı, insanlık onuruna saygılı, her şeyi kendi çıkarına göre değerlendirmeyen, tutarlı, dürüst, iş birliğine açık ve yapıcı olarak oynayalım. Oyunumuzun içerisinde; gökyüzünün maviliğini, kuşların cıvıltısını, kelebeğin uçuşunu, güneşin parlaklığını, ayın ve yıldızların varlığını, gülün, çiçeğin renklerini, kısacası bizler için yaratılmış kainatın güzelliklerini de fark edelim.
Hayat oyunumuzu samimi ve istekli olarak bu şekilde oynarsak ancak o zaman yaşantımızın ana gayesi olan mutluluğu yakalayabiliriz. Tersi, hayat oyunumuzu kazanmak adına her şeyi mubah saydığımız bir yarış şeklinde oynamak hem bizi yorgun düşürür hem de bu şekilde insan olmanın erdemlerinden uzaklaştığımız için diğer insanlarla sevgi temelli yakınlıklar ve dostluklar kuramayız. Hayatımızda sevinçler, güzel anlar ve anılar yerine yorgunluklar, kızgınlıklar, kavgalar, stres ve üzüntüler hüküm sürer. Bunun sonucunda da yazının girişindeki insan gibi; belki mutsuz, belki yalnız ve de mutlaka pişman olarak bu dünyadan ayrılırız.
Unutmayalım; “Asıl korkulması gereken şey ölüm değil, yaşanmamış bir hayattır.” Ve hayat, büyük daireden bakılınca sonuç olarak içinde önemli görev ve sorumlulukların da bulunduğu bir oyun ve eğlenceden ibarettir.

Hiç yorum yok: