16 Ekim 2007 Salı

Kutsal Kale

KUTSAL KALE

Her insan fethedilmesi gereken kutsal bir kaledir.
Evet; her insan kutsal bir kaledir ve bu kaleler birer birer fethedilmeden hiçbir büyük başarı ve zafer kazanılamaz.
Geçenlerde bu düşüncemi destekleyen ve insan ilişkileri açısından harika bir film izledim. “Son Kale” ismindeki filmde insana değer vermeyen, bencil ve acımasız hapishane müdürü ile mahkum konumda olan fakat; insana değer veren, paylaşımcı ve şefkatli lider kişiliğin mücadelesi vardı. Hapishane Müdürü kişisel kaprislerini tatmin etme adına her gün manevi kaleleri yıkıyorken, hapishane müdürünün okul arkadaşı olan ve fakat Yarbay’lık rütbesi sökülmüş, lider kişiliğe sahip mahkum ise sürekli olarak manevi kaleleri fethetmekteydi. Yöntemleri ve insani değerleri birbirinden çok farklı bu iki kişiliğin daha önce de bulundukları görevler icabı birbirleri ile yolları kesişmiş ve her defasında yarışı lider kişiliğe sahip Yarbay kazanmıştı. Fakat bu defa hapishane müdürü, mahkum durumundaki rakibine oranla çok farklı bir konumdaydı ve mutlaka onu tahrik edip sonucu kendisine göre belli olan mücadeleye zorlamalıydı. Filmdeki gelişmeler bu kale görünümündeki hapishaneyi her ikisi içinde son mücadele yeri ve kazanmaları gereken “Son Kale” konumuna getirmişti. Filmin sonunda mahkumlar; kendilerini insan yerine koymayan yöneticinin nezaretinde yaşamaktansa, kendilerine değer veren liderin yanında ölmeyi seçmişlerdi.
Bu filmi izleyene kadar gerçek liderin yanında gerekirse ölümün seçilebileceğini hiç düşünmemiştim. Aslında, yakın tarihimizde bunun örnekleri vardı. Büyük önder Mustafa Kemal’in İstiklal Savaşında, ”Ya istiklal, Ya ölüm“ çağrısını duyan yüce Türk halkı liderine güvendiğinden ve onu sevdiğinden canını ve malını ortaya koyarak zafere ulaşmamış mıydı? Filmde de zafer; adil olan, her bir insana değer veren, önce kendisi sayan- seven, insanlara güvenen, insanları bir araç olarak görmeyen, özü-sözü bir, paylaşımcı, katılımcı, şefkatli, bağışlayıcı, hoşgörülü vb. meziyetlere sahip olan liderlerinin yanında ölüme koşanların olmuştu. Mahkumlar kaleyi fethederek, acımasızlığını top ve tüfeğinin gücü ile birleştiren hapishane müdürünü esir almışlardı. O; “Son Kale”sini de teslim ettiğinde, birer pislilik ve işe yaramaz olarak gördüğü kişilerin birer kahraman kesilmelerinin nedenini hala anlayamamıştı.
Bence bu fimde fethedilen taş duvarlardan oluşan kale değildi. Öncelikle fethedilen her biri kale hükmündeki yüzlerce gönüldü. Evet; her insan fethedilmesi gereken kutsal bir kaledir ve ancak o zaman büyük zaferler kazanılabilir, maddi kaleler fethedilebilir.
Bizler de kendi yaşantımızın liderleri olarak; ailemizde, çalışma hayatımızda ve çevremizle ilişkilerimizde öncelikle kutsal kaleleri fethetmeye çalışalım. Adil olmayan, acımasız, insana değer vermeyen, bencil, saygı ve sevgiye sadece kendisinin layık olduğunu düşünen, insanlara güvenmeyen, hataları düzeltme isteğinden çok cezalandırmayı benimseyen, bağışlayıcı olmayan, özü ile sözü farklı, hoşgörüsüz vb. bir kişilik yapısı sergilersek eğer, dünyada birim alanı en değerli yer olan insan kalbini kazanmak için hiçbir olumlu çaba harcamamış oluruz.
Hepimiz; peygamber efendimiz Haz.Muhammet (s.a.v) gibi etki alanı içerisindeki insanların kapasitelerini iki üç kat arttıran, köle durumundaki insanları insanlık aleminin unutulmaz kahramanları haline getiren, bir avuç insana başarı destanları yazdıran, söz ve davranışlarıyla yüzyıllar boyunca milyarlarca insanı olumlu yönde etkileyen liderleri de biliyoruz. Milyonlarca insanın var olan gücünü harekete geçiremeyip ülkesini ve kutsal değerlerini düşmanlarına teslim eden liderleri de biliyoruz. Buna en son örnek Irak eski lideri Saddam Hüseyin’dir. Biliyoruz ki O; halkının gönlünü kazanarak milyonlarca manevi kale inşa etmek yerine, insanların acı ve gözyaşları üzerine birkaç tane maddi kale yapmayı tercih etmişti. Ama sonucunu hep beraber ibretle izledik, gördük.




Öyleyse gelin; bizler de yaşantımızda büyük yıkımlarla, başarısızlıklarla karşılaşmadan ve de dünyayı yenik ve yalnız terk etmeden önce evimizdeki, işyerimizdeki ve toplum içerisindeki liderlik konumlarımızı gözden geçirelim. Motivasyonun gerçek kaynağının gönül olduğunu bilerek insanların sinir telleri yerine gönül tellerini titretelim. Sevilir ve güvenilir olma yanında, sevilir ve güvenilir kalmanın da önemli olduğunu göz ardı etmeyelim. Çevremizdekilere anlamlı bir yolculuğun değerli ve onurlu bir parçası olduklarını hissettirelim. Yani “insanı” “İnsan” yerine koyalım.
Böylelikle, insan lâboratuarından bilinçli bir yaklaşımla güzel karışımlar ve bileşimler elde edelim. Bilinçsiz küçük bir yaklaşımımızın dahi, insan lâboratuarında ne büyük patlamalara ve tahribatlara sebep olabileceğinin ne kötü karışımlar ve bileşimler ortaya çıkarabileceğinin farkında olalım. Ailemizde, çalışma hayatımızda ve diğer ilişkilerimizde olmaması gereken sorunlar ve olumsuzluklarla sık sık karşılaşıyorsak eğer, mutlaka liderlik vasıflarımızda bir sorun olduğunu düşünelim.
Unutmayalım; her insan fethedilmesi gereken kutsal bir kaledir ve bu fethe giden yol da gönülden geçmektedir.

Hiç yorum yok: