16 Ekim 2007 Salı

Önce İnsan

ÖNCE İNSAN

Ülkeleri kalkındıran, yücelten, teknolojik gelişmeyi sağlayan insandır ve bütün bu çabalar da yine insan içindir. Yani insanın rahatı, huzuru ve mutluluğu içindir. Bu muhteşem dünyanın ve akıllara durgunluk veren kainatın yaratılış gayesi de insandır. Sürekli olarak bize ısı ve ışık saçan güneş, tepemizde asıl duran parlak yıldızlar, teneffüs ettiğimiz hava, bin bir çeşit nebatat ve faydalandığımız diğer dünya nimetlerinin hepsi insan içindir. Kendisi için yaratılmış ve emrine verilmiş bütün bu güzellikleri ve paha biçilmez değerleri biraz olsun düşününce, insanın ne kadar değerli ve önemli olduğunu daha iyi anlıyoruz sanırım.
Uğruna dünya ve kainat yaratılmış bu insanın ya kendi yaratılış şekli ve sahip olduğu kişisel özellikler nelerdir? Gerçekten bu uğruna yaratılanlara değecek özelliklere ve değerlere sahip midir? Bu sorunun yanıtı tek kelime ile “Evet” tir. Gerçekten de insan mükemmel bir fiziki görüntüye ve üstün kabiliyetlere sahiptir. Akıl nimetiyle ödüllendirilmiştir. Düşündüğünü düşünebilen tek yaratıktır. Hafızası, mantığı, iradesi vardır. Duygusaldır. Sevme, sevilme, sevinme, üzülme, acıma, ... gibi duygularla iç içe yaşar. Öğrenme ve öğretme arzusu ile doludur. Bu ve buna benzer olmak üzere, diğer yaratıklarda hepsi bir arada olmayan birçok özelliklere ve değerlere sahiptir.
Yaratılışı gerçekten paha biçilemeyecek değerde olan insana, biz insanlar nasıl davranıyoruz. Daha doğrusu kendimizin ve diğer insanların bu değerlerinin farkında mıyız? Düşüncelerimizle, davranışlarımızla ve sözlerimizle “Ben varım, tekim ve anlamlıyım” , “Sen varsın, teksin ve anlamlısın” diyebiliyor ve gereğini yerine getirebiliyor muyuz? Yoksa; para, mal, çıkar, makam, bencillik, kişisel üstünlük kurma vb. “insan” karşısında basit ve değersiz olan nedenlerden dolayı insanları itip-kalkıyor, sıkıntılara sokuyor, üzüyor, değersiz görüyor, aşağılıyor, onuru ile oynuyor, insani haklarından ve ihtiyaçlarından mahrum mu bırakıyoruz? Eğer böyle ise, bu davranışlarımız “Önce insan” anlayışımızın olmayışındandır. Evet, insan her türlü maddi değerin ve kişisel kaprislerimizin üstündedir ve bunlara kurban edilmeyecek kadar değerlidir. Hepimiz zaman zaman “Önce insan” anlayışının yer almadığı davranışları görüyoruz, basın ve yayın araçlarından üzülerek izliyoruz. Parasız olduğu için hastaneden içeri alınmayan insanları, servetlerin katlanması uğruna karın tokluğuna çalıştırılanları, fazla ve haksız kazanç için insan sağlığını hiçe sayan davranışları, güçsüz ve çaresiz olduğu için eziyet edilen kadın ve çocukları, iş yerinde insanın makine gibi üretimin basit bir unsuru olarak görülmesini ve onun ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarının hiç dikkate almayışını, çok basit sebeplerden insanın onuruna ve canına kasteden davranışları ve bunlara benzer yüzlerce “Önce insan” anlayışına uygun olmayan davranışlarla iç içe yaşıyoruz. Ancak bunların tersini de görmüyor değiliz. Bir hastasını kurtarmak için gece-gündüz koşuşturan doktorları, küçücük beyinlere büyük ve güzel değerleri yerleştirmeye çalışan öğretmenleri, çalıştırdığı insanların ruhsal, duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının farkında olarak onları karşılamaya çalışan amir ve iş verenleri, bir insanın kurtulması için maddi manevi her türlü fedakarlığı yapan kurum ve kişileri, aç ve açıkta gördüğü kimsesiz ve yardıma muhtaç insanlar için bir şeyler yapmaya çalışanları, davranış ve sözlerinde insanlık onuruna saygıyı kendine şiar edinmiş kişileri de çevremizde zaman zaman görüyoruz. Onların bu davranışlarını sevinçle karşılıyoruz. Çünkü bu davranışlar bilinçli olarak “Önce insan” diyen bir anlayışın ürünüdürler. Bu kişiler bilmektedirler ki, dünyada birim alanı en değerli yer insan kalbidir ve buradan bir yer edinmenin yolu ise ona değer vermekten ve insanı “İnsan” yerine koymaktan geçmektedir.


Biliyoruz ki her insan, insan olarak yaratılmış olmaktan dolayı değerlidir ve onur eşitliğine sahiptir. Her birimiz diğer bir insanın bu değerinin farkında olarak insanlık onuruna saygılı, hoşgörülü ve bağışlayıcı davranışlar sergilemeliyiz. Herbir insanla makamına, mevkisine, parasal durumuna ve yaptığı işe bakmaksızın yakınlık kurmalı, selamlaşmalı, yardımlaşmalıyız. İlgimizi ve sevgimizi belirginleştirerek insanlara değerli olduklarını hissettirmeliyiz. Aslında, diğer insanlara karşı tavrımız, ilgimiz, yakınlığımız ve onlara verdiğimiz değer genelde bizim mutluluğumuzu olumlu ya da olumsuz etkilemektedir. Yaşantımızda “Önce insan” anlayışını davranış ve sözlerimize yansıttığımızda, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimiz mutlaka güzelleşecektir. Çünkü, değer gören insan değer vermesini bilecektir veya öğrenecektir. Böylelikle birçok yaşanması muhtemel olumsuzluğu, kavgayı ve huzursuzluğu daha karşılaşmadan çözmüş oluruz. İstenmeden meydana gelen kaza ve hatalarda egomuzu tatmin için fırsatı ganimet bilerek buna sebep olan ve zaten üzüntü ve sıkıntı içinde bulunan insanı, söz ve davranışlarımızla rencide ederek, onun içinde bulunduğu ruh halini daha da kötüleştirmek yerine, sakinliğimizi muhafaza ederek meydana gelen olumsuzluğu el birliği ile aşmaya çalışmamız ne güzel olurdu. Hepimiz yaşantımızda eksiklik ve yanlışlıkların yardımlaşarak aşıldığını, telafi edildiğini görmüşüzdür. Ancak, bu uğurda kırılan kalplerin tekrar eski halini aldığını pek görmemişizdir.
Öyleyse gelin, basit çıkarlar, bencillikler ve egomuzu tatmin için insanları rencide etmeyelim. “Önce insan”ı tüm kalbimizle benimseyerek dikkat li, bilgili, sevecen ve sabırlı yaklaşımlarla insan labaratuvarından üzüntüler, sıkıntılar, bunalımlar ve kavgalar yerine, sevinçler, umutlar ve dostluklar gibi güzel ürünler elde edelim. İçimizden kötü bir söz söylemek gelirse, yutkunalım. Her gün insanlar için iyi bir şeyler yapmaya çalışalım. Bunu yapamıyorsak, hiç değilse kimseyi incitip üzmeyelim, zarar vermeyelim. Unutmayalım, söz ve davranışlarımızla “Önce insan” diyebilmek ve bunun gereklerini yerine getirebilmek bizi “İnsan olmaya” götürür. Bu ise hayatta ulaşabileceğimiz en güzel sonuçtur. Ne mutlu bu sonuca ulaşabilene!

Hiç yorum yok: