16 Ekim 2007 Salı

Bir varmış bir yokmuş

Biz insanlar bu dünyada "Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan yarı hayal yarı gerçek masal kahramanları gibiyizdir. Bir varız bir yokuzdur.
Bu varlığımız ve yokluğumuzun da öyle belli süreye, sıraya ve düzene bağlı olmadığını hepimiz biliyoruz. Öyle ki ben ilki 23 yıl önce dokuz aylık kızımı, ikincisi 10 yıl önce 47 yaşındaki teyzemi, üçüncüsü 5 yıl önce 65 yaşındaki babamı, dördüncüsü de iki ay önce 91 yaşındaki anneannemi bizzat kabre inerek ellerimle toprağa verdim. Bu sıralamaya dikkat eder misiniz lütfen? Normalde bu sıralamanın tam tersi olması gerekirdi. Ne yazık ki hayat her zaman bizim istediğimiz düzende işlememektedir.
Günlük uğraşlarımıza dalmışken daha dün görüştüğümüz bir arkadaşımızın öldüğünün haberini alırız. İrkiliriz, üzülürüz. Arkadaşımız, dostumuz, komşumuz ya da uzaktan tanıdığımız veya hiç tanımadığımız birisi ne fark eder ki. Bu dünyanın misafiri hükmündeki bir insan dün varken bugün yok oluverir.
Diğer ücra köşelerde, başka şehirlerde, başka ülkelerde yüzlerce, binlerce insan her gün aramızdan ayrılıyor. Dedemiz, ninemiz, anamız, babamız bir gün de biz bu akıbetle karşılaşacağız. Yani bir varmış bir yokmuş gibi olacağız. Bazen bizden önce bu dünyadan ayrılanlar hiç yaşamamışlar gibi geliyor insana. Arada bir ziyaret ettiğimiz toprak yığını şeklindeki mezarları da olmasa bu dünyada yaşadıklarının ispatı çok daha zorlaşacak.
Bizler de öyle olacağız. Bir gün öleceğiz ve kısa bir süre sonra da varlığımız unutulacak. Bu dünyada yaşadığımız kimseniz umurunda olmayacak Ölümümüzle dünya dönmesinden vazgeçmeyeceği gibi diğer insanlar da bundan fazla etkilenmeyip sonu kabir çukuru olan yaşam yolculuklarına koşar adım devam edeceklerdir.
Bütün bunlar bize, yaşam denen ve bir kez yaşanacak olan bu muhteşem hediyeyi minnetle, şükürle ve sevinçle karşılayıp her anından heyecan duyarak, tat alarak, dolu dolu yaşamamız gerektiğini anlatmaktadır. Hayatımızı anlamlı kılan ve bizler için iyi bir öğretmen olan ölüm, bizlerden her anımızı iyi değerlendirmemizi istemekte, bize “şimdi yaşa” demektedir. Aldığımız her nefesin önemini ve güzelliğini bize anlatmaktadır.
Zira hayat her ne ise çok kısa. Özellikle de yaşadığımız yıl ya da gün sayısı yanında “yaşadığımızı” hissettiğimiz, heyecan duyup tat aldığımız kısacası yaşadığımızın farkında olduğumuz anlarımızın toplamı çok daha kısa. Evet, ölüm var ama ondan önce bize bahşedilmiş muhteşem bir yaşam var. Gizem dolu, heyecan dolu, ilgi dolu, iyilik dolu, merhamet dolu, paylaşma dolu kısacası hayat dolu harikulâde bir yaşam... Bir yaşam ki sevinçleriyle, hüzünleriyle, aşklarıyla, mücadeleleriyle, doğruları ve yanlışlarıyla bize özel bir yaşam.
Öyleyse gelin; bu özelimizin kıymetini bilelim. Aşırı hırslı, kibirli, bencil, sevgisiz, hoşgörüsüz, heyecansız, mücadelesiz ...bir yaşamı benimseyerek “hiç yaşamamış ya da kötü yaşamış” hissiyle başımız önde ve mahcup olarak bu dünyadan ayrılma yerine insani ve ahlaki değerlerimizi önemseyerek hayatımızı daha renkli yapmanın gayreti içinde olalım. Yaşadığımızı hissettiğimiz, heyecan duyup tat aldığımız anlarımızı çoğaltalım ve emaneti sahibine gururla teslim edelim. Bu dünyadaki son saltanat tahtımız olan musalla taşında bizi uğurlamaya gelen dostlarımızı da zor durumda bırakmayalım ve “iyi bilirdik” sözlerine gerçek anlamda layık olalım.
Unutmayalım; biz insanlar bu dünyada "Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan yarı hayal yarı gerçek masal kahramanları gibiyizdir. Bir varız bir yokuzdur.

Hiç yorum yok: