16 Ekim 2007 Salı

Gelişmek

GELİŞMEK

“En tehlikeli insan gelişmeye kapalı olan insandır.”
İki arkadaş ormanda gezinirlerken bir Hindistan cevizine rastlarlar. İçini açıp bir insanla karşılaştıklarında Ona, neden Hindistan cevizi içinde yaşadığını sorarlar. Dünyamızın ne kadar güzel ve geniş olduğundan bahsederek Hindistan cevizinin içinden çıkmasını isterler. Adam Onlara, “Hindistan cevizi dışında yaşamak emek, bilgi ve gelişmek ister. Halbuki burada bunlara ihtiyacım yok. Hem beni zorlayarak bu Hindistan cevizinin dışına çıkarsanız bile, böyle yaşamaya alışmış birisi için içinde yaşayacağı başka Hindistan cevizlerini bulması zor olmayacaktır” der ve gülerek ekler ”Ben yine iyiyim. Siz bir de kayınbiraderimi görseniz. Zira O, palamut kabuğu içerisinde yaşıyor.”
Ne yazık ki, çoğumuz da ya farkında bile olmadan ya da bu hikayedeki adam gibi kabuklarımızın dışına çıkmak bizden emek, bilgi ve gelişme istediğinden bunu göze alamayarak kabuklarımızın içinde yaşamaya devam ediyoruz. Kendi elimizle inşa ettiğimiz hapishanelerin içinde kötü alışkanlıklarımızı değiştirmeden, bize öğretilenleri ve öğrendiklerimizi sorgulamadan ve yeni ve daha güzel değerlerle harmanlayıp geliştirmeden, kendimize ve içinde yaşadığımız topluma karşı sorumluluklarımızı önemsemeden, hiç bir zahmete girmeden, güvende olarak yaşayıp gidiyoruz. Okumak, araştırmak, yeni şeyler öğrenmek, çevremizle ilişkilerimizi çoğaltmak, işbirliğine açık olmak, düşünce kalıplarımızı sorgulayarak yanlışlarımızı görmek ve gerekirse yeni ve daha güzel fikirlerle yer değiştirmek, hiçbir konuda bildiklerimizi yeterli görmeyerek yeni düşüncelere ve yenilenmeye açık olmak... gibi kişisel gelişimimiz için göstermemiz gereken çabalar kabuklarımızın içinde yaşamaya göre riskler taşıdığından, bütün bunlarla kim uğraşacak diyerek yeniliklere, güzelliklere, erdemlere yelken açma yerine kendi kabuklarımıza çekilip, gelişmeye kapalı bir tutum sergiliyoruz.
Elbette bu tür yaşantılar yaratılanların en şereflisi, en kudretlisi ve en mucizevisi olan biz insanoğluna yakışmıyor. Biliyoruz ki, insanoğlu gelişme potansiyeli en yüksek olan varlıktır. Ne güzel olurdu; her birimiz kişisel gelişimimiz için biraz emek ve zaman harcayarak bizler için yaratılmış olan bu güzel, geniş ve muhteşem dünyada birlikte barış içinde ve mutlu bir şekilde yaşayabilseydik. Bize bahşedilen bir çok değer ve kabiliyetlerimizi yeni bilgilerle sürekli olarak destekleyerek gelişmenin güzelliğini, heyecanını ve mutluluğunu yüreğimizde hissedebilseydik. Yani kabuğumuzdan dışarı çıkarak dünyanın ve insan olmanın hazzını tadabilseydik. Böylelikle de; Yaradan’ımızın bizleri öğrenmeye ve gelişmeye teşvik eden “Oku” emrinin gereğini yerine getirebilseydik ve Peygamber efendimiz Hz. Muhammet (s.a.v.)’in “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır” sözlerindeki aldanmış insan olmasaydık.
Çünkü; kendini geliştiren insan dünyanın en güzel, en duyarlı, en olağanüstü, en büyülü, en benzersiz, en ilginç insanı olacak ve bunları diğer insanlarla paylaşacaktır. Doğaldır ki, gelişebildiğimiz sürece kendimize ve diğer insanlara faydalı olabilir, katkılar yapabilir ve paylaşacak bir şeylerimiz olabilir. Ancak bu durumda diğer insanlarla dostluk, arkadaşlık veya yakınlığımız devam edebilir. Gelişmeye kapalı bir insanın bunları sağlıklı olarak sürdürebilmesi mümkün değildir. “Benim bildiklerim doğrudur, başka da doğru yoktur” diyen birisi diğer insanlardan ne alabilir ve onlara ne verebilir ki.
Aslında beynimiz yeni fikirlerden hoşlanır. Öğrenmek biz insanlar için mutluluk kaynağıdır. “Her şeyi tam olarak bilmem mümkün olmayabilir. Daha doru olan başka bakış açıları da olabilir” diyerek öğrenme kapısını açık tutanlar, gelişmeyi ve mutluluğu daha kolay yakalayabilirler.




İçinde yaşadığımız evrenin perspektifini dikkate aldığımızda bizler kuyunun dibindeki kurbağalardan farksızızdır. Kuyunun dibinde kalmamak ve ufkumuzu genişletip, yükseklere çıkabilmek için bizlere düşen şey ilgi, bilgi, etki ve görüş alanımızı sürekli geliştirebilmektir. Yoksa kuyunun dibinde yaşayan birisi olarak gökyüzünün sınırsızlığını, dünyamızın güzelliklerini ve muhteşemliğini, insan olmanın erdemini ve hazzını nasıl tadabiliriz?
Bu nedenlerle;
- “En güzel yatırım insanın kendi gelişmesine yaptığı yatırımdır.”
- “Gelişme, karanlığı bırakma ve ışığı kucaklama gibidir” sözleri çok anlamlıdır.
Öyleyse gelin ; mucizevi bir varlık olarak bizlere bahşedilen öğrenme ve gelişme kabiliyetlerimizi tembelliğimizin, umursamazlığımızın ve bencilliğimizin kurbanı etmeyelim. Kabuğumuzdan dışarı çıkarak her alandaki potansiyelimizi insan olmamızın şerefine uygun bir şekilde geliştirelim.
Karşılaştığımız sorunlara daha güzel ve bize yakışır bir şekilde çözümler ürettiğimizde de gelişmenin güzelliğini, heyecanını ve mutluluğunu içimizde hissedelim. Bilelim ki; yenilikler ve yeni düşünceler, ancak onlar için yer açtığımız zaman yaşantımıza girebilirler. Bu nedenle kendi görüşlerimizden tamamen farklı bilgi ve görüşlere de açık olalım. Çevremizle ilişkilerimizi arttırarak gelişmemize katkılar yapacak olan dostluklar kuralım.
Gelişmenin paylaşmayı, paylaşmanın ise uzlaşmayı getireceğini bilerek gelişmeye açık bir insan olalım.
Unutmayalım; En tehlikeli insan gelişmeye kapalı olan insandır. Kendimizi ve çevremizdekileri bu tehlikeden kurtarmanın tek yolu da, sürekli olarak gelişmek, gelişmek, gelişmektir. Bilelim ki, yeni öğrendiklerimizle birlikte yeni bir kişi olacağızdır ve hayatımız her zaman yeniden başlayacaktır.

Hiç yorum yok: