16 Ekim 2007 Salı

Övgü

ÖVGÜ

Hepimiz başarılı olma, kabul görme ve takdir edilme gereksinimini duyarız. Zaman zaman çevremizdekilerden duyduğumuz “İyi yaptın, güzel oldu, iyi düşündün, çok güzel söyledin, bravo, sen olmazsan bu iş bitmezdi, aferin, sen bir tanesin, çok beceriklisin, ... ” gibi övgü ve takdir dolu sözler bizleri sevindirir. Zira, aşırıya kaçmamak, ölçülü ve samimi olmak kaydı ile övgü ve takdir, kendimize güvenimizi arttırır, moralimizi yükseltir, motivasyonumuzu sağlar ve böylelikle de ruhsal sağlığımızı korumamıza olumlu katkılar yapar. Madem ki övgünün ve takdir etmenin üzerimizde bu kadar önemli etkileri var, öyleyse neden yaşantımızda övgüye ve takdir etmeye daha çok yer vermeyelim? Halbuki bizler, yaşantımızda genellikle övgüye ve takdire az, eleştiriye ve yergiye daha çok yer veriyoruz. Kültür olarak eleştiriye her zaman hazırız, ama iyilikleri ve güzellikleri genellikle görmezlikten geliriz.
Eleştirilen, yerilen, suçlanan, kınanan birinin daha iyi davranışlar sergilediğini, verimli hale geldiğini ve bu davranışımızdan dolayı bize teşekkür ettiğini pek görmemişizdir. Zaten onuru kırılan, rencide edilen, morali bozulan birinden olumlu davranışlar beklemek mümkün de değildir. Eşimizin, çocuklarımızın, arkadaşlarımızın, çalıştırdığımız personelimizin övgü ve takdire değer birçok iyi davranışlarını görmezlikten gelerek, bir iki eksik veya yanlışını gördüğümüzde yıkıcı eleştiride ve yergide bulunmamız, hem o kişileri olumsuzluğa götürür ve mutsuz eder, hem de bizim onlarla olan ilişkilerimizi bozar ve ihtiyacımız olan karşılıklı güven ve ahengi ortadan kaldırır. Ancak, bu demek değil ki yanlışlıkları göz ardı edelim, onları hiç umursamayalım.
Tabi ki, görülen eksiklik ve yanlışlıkların bir daha tekrarlanmaması için ölçülü olarak eğitici ve geliştirici uyarılarda bulunmamız doğaldır. Ancak, bunun yanında olumlu ve güzel davranışları gördüğümüzde de samimi ve içten bir övgüde bulunmamız ne güzel olurdu. Aslında, ölçülü ve yerinde bir övgü övüleni mutlu ettiği kadar, güzel davranışların devamını sağlayacağından övgüyü yapana da büyük faydalar sağlar. Güzel davranışların farkına vararak övgü ve takdirlerimizi samimi olarak iletebilirsek eğer, kişi daha olumlu hale gelebilir, davranışlarını daha da düzeltebilir ve sizin bu sıcak ilginize teşekkürle yaklaşabilir. İlişkilerimizde bu noktayı yakaladığımızda ise bazı olumsuzlukları daha kolay ortadan kaldırabileceğimizi göreceğiz. Çünkü, oluşan güven, samimiyet ve ahenkle aşamayacağımız sorun, ortadan kaldıramayacağımız olumsuzluk yoktur. Övgünün yaşantımıza yaptığı olumlu katkılarla ilgili hepimizin söyleyeceği bir şeyler vardır sanırım. Çocukluğumda rahmetli babamın benim güzel davranışlarımı övmesi çok hoşuma giderdi. Kimin hoşuna gitmez ki? Hangimiz anne ve babamız tarafından yapılan samimi bir övgüyü, takdiri ve beğeni dolu bir bakışı sevinçle karşılamayız, bundan mutluluk duymayız? Tabi ki herkes gibi ben de övgünün devam etmesi ve bu övgülere layık olabilmek için davranışlarımı daha da düzelttiğimi ve güzelleştirdiğimi hatırlıyorum. Daha da önemlisi oğlumun bana yazdığı bir mektupta, “senin bir aferin demen benim için önemliydi ve çok şey ifade ediyordu” demesi övgünün büyülü gücü hakkında bana önemli ip uçları vermişti. Evet, düşünüyorum da çocuklarımla oluşturduğum güzel ilişkilerimin ve onların beni mutlu eden başarılarının altında, herhalde zaman zaman onların güzel davranışlarını fark ettiğimde övgülerimi bildirmem önemli bir yer tutmaktadır. Ben kendi yaşantımda övgünün ve takdirin motive etme, yönlendirme, özgüven sağlama, morali yükseltme ve bunlara bağlı olarak ruh sağlığını koruma gücünden yararlanmaya çalışıyorum.



Özellikle çocuklarımızın biz yetişkinlerden daha fazla övgü ve takdire ihtiyaçları vardır. Ara sıra “çok başarılısın yavrum. İyi bir iş başardın. Çok güzel oldu. Aferin ...” diyebilirsek onların gelişmelerini kamçılamış oluruz. İyi şeylerini översek zaman zaman yapmak zorunda kaldığımız eleştirilere dayanmaları kolaylaşır. Kullandığımız kelimeler çocuğumuzun öz saygısını, özgüvenini ve dolayısıyla yaşamını önemli ölçüde etkileyecek ve biçimlendirecektir. Zira, övgü ve takdir çocuklarımızın gelişmelerinde ve kişilik kazanmalarında çok önemli olan beş var oluşu desteklemektedir. Aslında, bizler övgü ve takdirle çocuklarımıza varsın, değerlisin, sevilmeye layıksın, normalsin ve istersen yapabilirsin mesajını vermiş oluyoruz. Bu mesajımızı sözlerimizden ve yüz ifadelerimizden algılayan çocuğumuzun sevgi deposu dolacağı için, kendini daha iyi hissedecek ve böylelikle gelişmesinin önü açılmış olacaktır. Tersi bir durum ise, yani sürekli eleştiri ve yergi çocuğumuzda değersizsin, sevilmeye layık değilsin, normal değilsin ve sen hiçbir şeyi beceremezsin gibi çok olumsuz duyguları çağrıştıracaktır. Böylelikle çocuğumuzun gelişmesinin önüne kendi elimizle geçerek onu bonzai ağacı gibi budamış ve bodur bırakmış oluruz.
Sizlerle bir yerden okuduğum ve beni çok etkileyen bir araştırmayı paylaşmak istiyorum. Psikologların gözetiminde yapılan ciddi bir araştırmada bir sınıfta bulunan öğrenciler homojen bir şekilde ikiye ayrılmış ve birinci guruba, “iyisiniz, zekisiniz, yapabilirsiniz, gayretlisiniz, çok güzel, aferin ...” gibi moral verici övgü ve takdir sözleri sürekli olarak kullanılmış, ikinci guruba ise “aptalsınız, tembelsiniz, anlamazsınız, yapamazsınız ...” gibi köreltici, suçlayıcı ve budayıcı sözler söylenmiştir. Birkaç ay sonra araştırma hedeflenen süreden önce durdurulmuştur. Zira, başlangıçta seviyeleri eşit olan bu iki gurubun birinci gurubun da başarı grafiği sürekli yükselirken, ikinci grubun başarısı hem düşmüş hem de öğrencilerde ruhsal sıkıntı ve bunalım belirtileri görülmüştür.
Öyleyse gelin, araştırmacıların birkaç ay dahi sürdüremeyip haklı olarak vazgeçtikleri sürekli suçlayıcı, eleştirici ve yerici davranışlarımızdan biz de hemen vazgeçelim. Yıllardır sürdürdüğümüz bu tutumlarımızdan çocuklarımızın ve çevremizdekilerin ne kadar olumsuz etkilendiklerini bir daha düşünelim ve yanlışta ısrar etmeyelim. Kabul edelim ki, eleştirme ve suçlama bir hastalıktır ve kötü bir güdüleyicidir. Birilerini beceriksiz duruma soktuğumuzda, ondan yeni becerikli davranışlar ve sonuçlar üretme ihtimalini büyük oranda ortadan kaldırıyoruz demektir. O halde eleştirme ve suçlama isteğimizi bastıralım. Hergün en az bir kişiye beğendiğimiz bir özelliğini söyleyerek işe başlayalım ve kullandığımız kelimelerin kınama, yerme, suçlama ve aşağılamadan ziyade, hepimizin ihtiyacı olan övgü, takdir, onay, onurlandırma ve teşvik edici olmasına özen gösterelim.

Hiç yorum yok: