16 Ekim 2007 Salı

Gerçek

GERÇEK

Yaşantımızda her gün birçok gerçekle yüz yüze geliriz. Bizim çabamız ve katkılarımızla ya da kendiliğinden oluşan her şey bir gerçektir. Doğan güneş, yeni başlayan bir gün, yağan yağmur, esen fırtına, depremler, kazalar, doğumlar, büyüme ve gelişmeler, başarılar, başarısızlıklar, ayrılıklar, yaşlanmamız ve ölüm birer gerçektir ve bizler bunlara benzer yüzlerce gerçekle her gün iç içe yaşarız. Bu gerçeklere bakış açımız yaşamımızı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyerek, mutlu ya da mutsuz olmamızda önemli bir rol oynamaktadır. Yaşantımızda karşılaştığımız gerçeklerin büyük bir bölümü aslında bizleri sevindiren, memnun ve mutlu eden gerçeklerdir. Yaşıyor olmamız, yürüyor olmamız, görüyor olmamız, konuşuyor olmamız, sağlıklı çocuklarımız, sevdiklerimiz, eşimiz, dostumuz, parlayan güneş, açan bir çiçek, bizim için öten kuşlar, raks ederek uçan kelebekler... birer gerçektir ve bunlara benzer çok sayıda bizleri mutlu eden gerçeklerin belki de farkında olmadan yaşayıp gidiyoruz. Karşılaştığımız gerçeklerin bir kısmı da doğal olarak bizleri üzen, sıkıntılara sokan, mutsuz eden ve birçok sorunu da beraberinde getiren gerçeklerdir. Hoşumuza gitse de gitmese de bu tür gerçeklerle zaman zaman karşılaşıyoruz. Çünkü hayat her zaman istediğimiz gibi gitmiyor. Kabul edelim ki, hayat hem inişli çıkışlıdır hem de adil değildir. Aslında da böyle olması belki de daha güzeldir. Zira, yaşantılarımızın tekdüze ve hep birbirinin aynı olması can sıkıcı olurdu herhalde.
Sahip olduğumuz akıl, mantık, duygu, fiziksel ve maddi güç gibi bütün olanaklarınızı kullandıktan sonra karşılaştığımız olumsuz gerçeği, hoşumuza gitmese de lanetlemeden kabullenebilmek ve yaşamdan bu haliyle tat alabilmek ruhsal, duygusal ve bedensel sağlığımız açısından çok önemlidir. Bu tür gerçeklerin beraberinde getirdiği sorunlardan bir kısmı bir şeyler yapabileceğimiz, çözümler üretebileceğimiz sorunlardır. Bir kısmı ise hiçbir şey yapamayacağımız sorunlardır. Bir şeyler yapıp çözümler üretebileceğimiz sorunlar için üzülmeden, endişelenmeden sorunun çözümü için uğraşmamız gerekirken, ne yaparsak yapalım mevcut gerçeği değiştiremeyeceğimiz sorunlarımız için ise, olaya bakış açımızı değiştirerek üzüntümüzü en aza indirmemiz en doğru davranış olacaktır. Çünkü, değiştiremeyeceğimiz gerçekler için üzülmemizin ve kendimizi heder etmemizin zaten bir faydası olmayacaktır. Değiştiremeyeceğimiz gerçekleri oldukları gibi kabullenmeye çalışalım. Bu konuda söylenmiş birkaç veciz sözü sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Çaresi varsa üzülmeye değmez, çaresi yoksa üzülsen de bir şey değişmez.”
“Ya vardır ilacı hastalığın, ya yok. Dene, varsa; Boş ver, yoksa”
“Değiştirebilecek şeyleri değiştirin, değiştiremeyeceklerinizi kabullenin ve aradaki farkı anlayacak aklınız olsun”
“Dökülen sütün ardından ağlama”
Gerçeği kabullenmek ve gerçeğe saygı mutsuzluğumuzu yenmede önemli bir adımdır. Gelişen olaylar, ulaştığımız sonuçlar ve gerçekler tek başına bizi mutlu ya da mutsuz yapmazlar. Bizi mutlu ya da mutsuz yapan, duygularımızı yönlendiren ve etkileyen şey bu olaylara ve gerçeklere bakış açımız ve algılayış biçimimizdir. Örneğin, yağmurun yağması gerçeği bazı sorunları beraberinde getirebilir. Islanmamız, trafiğin aksaması, caddelerin suyla dolması, sel baskınları ....gibi. Bize düşen, bu ve bunlara benzer sorunlardan dolayı değiştiremeyeceğimiz bir gerçek olan yağmurun yağmasını istememek ve bundan dolayı kendimize üzüntüler üretmek yerine, yağmurun yağmasından dolayı karşılaştığımız sorunlara en uygun çözümleri üretmeye çalışmalıyız. Olaya daha geniş pencereden bakarak, yağmurun yağmasının bize verdiği bazı sıkıntı ve zararlar yanında, biz insanlar başta olmak üzere dünyadaki tüm canlılar için ne kadar önemli ve gerekli olduğunu, yağmurun yağmamasının ise ne büyük bir felaket olabileceğini düşünerek bu olaydan kendimize üzüntü üretmek yerine sevinç duyabilir, mutlu olabiliriz.


Unutmayalım; karşılaştığımız hiçbir olay ve gerçek, kendi yarattığımız ve içinde bulunduğumuz kötü ruh halinden daha kötü değildir. İşte her karşılaştığımız gerçeğe ve soruna bu ve buna benzer farklı bakış açıları ile bakabiliriz. Böylelikle yaşamımızda kaçınılmaz olan çözümsüz gerçekleri ve birçok acıyı, bedensel ve ruhsal bir kayba uğramadan aşabiliriz. Zira, yaşamımızda hiçbir şeyin garantisi yoktur. Çok önemsediğimiz ve üzerine titrediğimiz sağlığımız, yaşamımız, sevdiklerimizin yaşamı, maddi varlığımız, evliliğimiz bir gün son bulabilir. Bu gerçekler karşısında yapacak fazla bir şeyimiz de olmayabilir. Özellikle de “ölüm” gibi en büyük, en acı ve de en çözümsüz bir gerçek her an karşımıza çıkabilir. Öfkelensek de, kabul etmesek de, üzüntüden kendimizi tüketsek de kaçınılmaz olanı değiştiremeyiz. Çok gücümüz var ama her şeye de yetmediği ortada. İşte bu noktada “Gerçeği kabullenmek” ve “Gerçeğe saygı” göstermek akıl, mantık ve irade sahibi biz insanlar için en doğru yol olacaktır. Ne kadar uğraşsak bundan yüz yıl sonra dünyada bizlerin olmayacağı ve başka insanların olacağı gerçeğini değiştirebilir miyiz?
Öyleyse gelin, yaşantımızda evlilik, doğum, sağlık, başarılar ... gibi bizleri mutlu eden güzel gerçekler yanında; hastalıklar, ayrılıklar, başarısızlıklar, kazalar, ölümler ... gibi bizleri üzen ve mutsuz eden gerçeklerin de varlığını kabul edelim. Bunlar karşısında “Gerçeği kabullenmek” ve “Gerçeğe saygı” dan hareketle dünyaya ve olaylara daha geniş açıdan ve farklı noktalardan bakarak umudumuzu ve sakinliğimizi yitirmeden, belki de en önemli görevimiz olan ruhsal ve bedensel sağlığımızı mutlaka koruyarak, bulunduğumuz konumdan tat almaya ve mutlu olmaya çalışalım.

Hiç yorum yok: